İnanç, azim, baskı ve zafer

Fenerbahçe maça; bir gün önce Galatasaray’ın Trabzon’a başladığı gibi başladı. Yani 3 puana mutlak talip olduğunu; ısrarlı, inançlı ve gösterişli bir şekilde belli etti. Ancak Volkan Demirel’in sakatlığı sonrası oluşan gerilim; Fenerbahçe’nin akış hızını kesmese de, düzenini bozdu. Ataklar savruklaştı.

Kaleci Volkan’ın sakatlık anı çok trajikti... Çektiği acı herkesi etkiledi. Ama bana sorarsanız; Edu’nun bu işte bırakın kasıtlı olmasını, ihmali bile yoktu. Sakatlık, o pozisyonun kaçınılmaz sonucuydu. Edu’ya sarı kart, Volkan’ın duyduğu büyük acı ve tribünlerde oluşan tepkinin sonucuydu.

Dizinde ciddi bir yarık oluşan Volkan’ın anında değiştirilmemesini çok yadırgadım. Hiçbir şey, bir futbolcunun sağlığından daha önemli değildir.

Maça, ayağı aksayarak devam etmesine rağmen; Beşiktaş bundan kendine uzun bir süre avantaj çıkaramadı. Volkan, devre bitene kadar epey bir süre olmasına rağmen, hiç topa atlamadı. Çünkü Beşiktaş’ın bunu zora düşürecek düşüncesi, niyeti ve gayreti yoktu. Ya da böyle bir beceriyi gösterecek gücü olmadı. İkinci yarıda bunu ilk kez başardıklarında, zaten gol de geldi.

Sakatlık sonrası dizinde oluşan yarık nedeniyle refleksleri zayıflayan Volkan; o sakatlık olmasaydı o golü yemezdi. Devre arasında bile değiştirilmemiş olmasını ne mantığım, ne insafım kabul ediyor.

Fenerbahçe ikinci yarıya da ilk yarıdaki gibi coşkulu başladı. Ancak Rüştü engeline takıldı. Kocaman’ın yaptığı değişiklikler forveti güçlendirirken, orta sahayı zaafa uğrattı. Bu da Beşiktaş’a kafa tutma fırsatları tanıdı. Ama onlar 3 puanı kazanma duygusuna, Fenerbahçe’nin sahip olduğu yoğunlukta değillerdi. Fenerbahçe her şart altında galip gelme moduna girdiği için, şartlarını zorladı istediği 3 puana ulaştı.

Spor, bir işi başarmak için sahip olması gereken inadın sonunda ödüllendirildiği bir alandır. Fenerbahçe, ısrarının, inadının, baskısının ve elbetteki becerisinin karşılığını aldı.