Mustafa KARAALİOĞLU
Mustafa KARAALİOĞLU
Tüm Yazıları

İranlı Bakan Esad’ın elini neden sıkmıyor?

İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi dün ani bir kararla Türkiye’ye gelerek Ahmet Davutoğlu ile görüştü. Suriye krizi başladığı günden itibaren bu kaçıncı görüşme sayısını unuttuk. İki ülke her fırsatta karşılıklı olarak birbirlerinin pozisyonlarını etkilemek için görüşmeler yapıyor.

Bunun da anlaşılır bir nedeni var. Türkiye ve İran’ın yani iki İslam ülkesi böylesine büyük bir uluslararası krizde daha önce hiç bu kadar büyük rol almamıştı.

İran malum... Rusya ile birlikte Suriye rejiminin en büyük destekçisi. Hatta, mezhebi ilişkiler nedeniyle Tahran, Şam’a daha da yakındır.

Dün, Salihi Ankara’da görüşme yaparken Dini lider Hamaney’in temsilcisi Celili de Şam’da Esad’ın yanındaydı. Ve ülkesinin “Esad rejimi”ne yönelik güçlü destek cümlelerini tekrarlamaya devam etti.

Peki kimin Suriye politikası daha doğru ve daha gerçekçi? Malum tartışmalarda kullanılan kavramla kimin politikası “daha İslami?”...

Türkiye’nin mi, İran’ın mı?

Bu soruyu Suriye’de çocuk kadın demeden kendi halkına ölüm yağdıran bir diktatörün çizdiği kanlı tabloya bakarak soruyoruz.

 

Türkiye, bu rejimin karşısındadır. Sadece bu rejimin değil, Sünni veya Şii olduğuna bakmaksızın Arap Baharı dalgasındaki bütün diktatörlüklere karşı çıkmıştır. Tunus, Yemen, Mısır ve Libya’da aynı prensibi uygulamıştır. Esasen başka da bir seçeneği yoktur. Ankara’nın, on yılların baskısının ardından özgürlük isteyen Arap sokağının yanında saf tutmamak gibi bir tercihi bulunmamaktadır.

Dolayısıyla, ne söylenirse söylensin Suriye politikası da daha ilk günden itibaren seçeneksizdir. Türkiye, halkın son sözü söyleyeceği Suriye yönetimi dışında bir modeli tercih şansına sahip değildir.

Öte yandan, bu prensip aynı zamanda bölgenin gelişen dinamiğine ve istikametine de uygundur. Bütün Arap baharı ülkelerinde şöyle ya da böyle İhvan-ı Müslimin partileri işbaşına ve yönetime gelmektedir. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun ufkunda bu siyasi hareket rol oynayacaktır.

Şimdi soralım... Kendi kendimize değil, aynı zamanda Türkiye’nin Suriye politikasını İran adına kritik edenlere de soralım...

Suriye’de giderek daha çok batağa saplanarak sadece bölgenin değil bütün İhvan hareketinin antipatisini kazanan İran mı doğruyu yapıyor, Türkiye mi? Yarın toz bulutu indiğinde bu geniş siyasi coğrafyada hangi ülke daha fazla şansa sahip olacak? Tunus’u, Libya’yı ve özellikle de büyük potansiyeliyle Mısır’ı şimdiden küstüren İran mı doğru pozisyonda? Suriye’de İhvan katledilirken katliamcıya destek veren İran mı iyi diplomasi uyguluyor?

Türkiye-Mısır-İran ekseni gibi tarihi bir fırsat belirmişti şimdiden buharlaşıp gitti. İran’ın yanlış politikası yüzünden... İran, Arap Sokağı’nda giderek daha görünmez oluyor. Sadece İran değil, Arap Sokağı’nda her zaman belirli bir sempatisi olan Rusya da Esad takıntısı yüzünden oraları kaybediyor.

İran, baştan beri politikasını “Esad iş başında kalacak, ona güveniyoruz” analizine dayandırarak büyük bir hata yaptı. Bugünleri göremedi...

Şimdi söyler misiniz bu mu akıllı diplomasi?

 

Ya da, Türkiye sadece kanın durması hatırına her defasında daha azına razı olarak Şam’da çözümü zorlarken, İran’ın bunu umursamadan ilk günkü gibi hala Esad’da ısrar etmesi mi İslami tavır?

Bir soru daha...

İran Dışişleri Bakanı’nın yolu neden hiç Suriye’ye düşmüyor? Ya da Ahmedinejad iki yıldır neden bu ülkeye uğramıyor? Neden, o kadar çok destekledikleri, inandıkları ve arkasında durdukları Esad’ın elini sıkarak dünyaya bir poz veremiyorlar?

Hem o eli sıkmamak, hem de sıkılamayacak kadar o kanlı elin bir işaretiyle yapılan katliamlara göz yummak...

Bütün iddialı kelimeler şöyle dursun. Komşumuzun diplomatik duruşunu en iyi, verilmeyen bu fotoğraf tanımlıyor galiba.