İsrail ile Suriye halen düşman mı?

Suriye ile ilgili gelişmeler Avrupa’da da yakından izleniyor. ABD seçim takvimi ve Batı’nın İslamofobik korkularının zaman kazandırdığı Beşar Esed’in zamanının daraldığının onlar da farkında.

Liberation gazetesinde yer alan ve Esed’in kaderine dair yorumların yer aldığı bir analizde, Suriye liderini yakından tanıyan bir ismin şu ilginç cümleleri var:

“Kendisinin Suriye’yi yönetmek üzere Allah tarafından seçildiğine inanıyor. Sonu Kaddafi gibi olacak. Allah’ın seçtiği birisi kaçmaz.”

Bu görüşler eski Baasçı Aymen Abdel Noor’un Le Monde’a verdiği mülakattan Liberation’un yaptığı alıntı.

Fransız siyasi analist Didier Billon ise Esed’ın kaçmayacağını, devrilmesi durumunda ise Alevi dağlarına sığınacağı yorumunu yapıyor. Fransız basınında çıkan bir başka yorumda, paradoksal bir şekilde Suriye ile İsrail’in ortak çıkarlarının arttığı tespiti de yer alıyor.

İsrail’in Kuzey Irak’taki “operasyonel çalışmaları” hatırlatılarak, Suriye Kürtlerinin de hem İran’ı, hem de Türkiye’yi rahatsız edecek şekilde desteklenebileceği yorumu yapılıyor.

Ortadoğu, ittifakların en hızlı oluşup, dağıldığı coğrafya kimilerine göre. 20. yüzyılın son döneminde azılı düşman olan iki cephe, rakip gördükleri bir odak karşısında güç birliğine gidebilir.

Bu işbirliği özünde kirli bir ittifak olacaktır.

Nitekim, Arap Baharı’nı kaygıyla izleyen İsrail’in bir numaralı endişesinin İslami duyarlılıkları hesaba katan politik formasyonların eski diktatörlerin yerine geçmesi olduğunu düşündüğümüzde, Esed’e gizli destek vermesini dahi bekleyebiliriz . Hele Kürt oluşumlar konusunda, İsrail’in portföyünü düşündüğümüz zaman, Suriye’nin kuzeyine dair gelişmelerde İsrail’in sessizliğini iyi irdelemek ve hayra da yormamak gerekiyor.

Avrupa mahreçli Ortadoğu anayasaları

Türkiye’nin güney sınırı, yaz aylarını ne derece sıcak bir gündemle yaşıyorsa, Avrupa cephesi de bir  kadar sessiz. Ancak bu sessizlik içinde, Berlin’de Suriyeli muhaliflerin Esed sonrasına ilişkin bir anayasa çalışması oldu. Benzeri bir çalışma, 2002 yılı sonbaharında Saddam Hüseyin halen Bağdat’ta iken, Paris’te Irak’a ilişkin olarak yapılmıştı. Paris Kürt Enstitüsü’nün organize ettiği toplantı, Fransız Ulusal Meclisi’nde yapılmış ve Mesut Barzani, Celal Talabani’nin aralarında olduğu çok sayıda Iraklı Kürt ve Arap muhalif  isim katılmıştı. Saddam gitmeden belliydi. KDP kilit bakanlıkları, Talabani cumhurbaşkanlığını istiyordu, Barzani de bizzat hükümette yer almayacaktı. Öyle de oldu.

Aynalı kemer değil, insülin pompası

Star’da geçen hafta yayınlanan yazım üzerine Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof. İrfan Şencan aradı. Prof. Şencan da, uzman hocalara herkesin ulaşabilmesinin önemine işaret etti. Hazır bu kadar etkili bir ismi bulmuşken, konuyu insülin pompalarına getirdim.

Diyabet tedavisinde bir noktadan sonra insülin pompasına geçmek zorunda kalınıyor. En gelişmiş pompa 10 bin TL. Ortalama bir alet ise 5 bin TL. Devlet, her durumda 3 bin 500 TL ödüyor. Kalan miktar hastanın cebinden çıkıyor. Burada ‘aynalı kemer takayım’ gibi bir tercih değil bir mecburiyet söz konusu. Karnınızda günde sadece 45 dakika ayrılacağınız bir iğneyle yaşayacaksınız. Devlet, neden tamamını karşılamaz?

Bu tedavi ile hayatını sürdüren milli basketbolcumuz  olduğunu söyleyeyim de, etkisi hakkında bir fikir vermiş olayım.