İyi haber, haber midir?

Somali, Nijer, Kamerun, Sudan, Burkina Faso ve Filistin’de çok sayıda su kuyusu açıldı geçtiğimiz 3 ay içerisinde.Kimi kara kuyu, kimi emme basma tulumbalı, kimi jenaratörlü...  İçlerinde maliyeti 5 bin 500 dolara olan da var, 80 bin dolar olan da... Ne acı, Beşiktaşlı futbolcu Fernandes’in bir açılışta giydiği kırmızı ayakkabının fotoğrafı ve fiyatı kadar haber olamadı Kimse Yok mu Derneği’nin sadece bağışlarla açtığı bu kuyular. Türk devleti uzak coğrafyada yaşayan insanlar için zaten çok şey yapıyor ama vatandaşı da durmuyor işte... Medyanın yolda yaralıya yardım etmediler, şahit yazmasınlar diye şiddeti görmezden geldiler demeyi çok sevdiği Türk halkı yapıyor tüm bunları. Kadın cinayetlerine dair haberler de öyle... Güzel ya da vahşice öldürülen kadınlar daha büyük, diğer gruba giren cinayetler daha ufak haber oluyor.Sevdim Seni Bir Kere’, Erkam Tufan Aytav’ın Alevi-Sünni evlilikleri anlattığı kitabının adı. Keşke ölümler bitenler kadar zorlukları aşmayı başarmış aşkları da konuşabilsek ama olmuyor...

***

Bizim memlekette iyi haber algısında bir problem var. İyi haberler, bir trafik kazası veya adli olaydan mucize eseri kurtulmak ya da yüz nakli operasyonu gibi kişisel başarı hikayeleriyle sınırlı. Oysa sakat ve yaşlılara yardım eden üniversite öğrencileri, Türk Telekom’un görme engelliler için oluşturduğu Telefon Kütüphanesi’ne sesiyle destek veren binlerce gönüllü, Tuzla’da yaşayan çocukların uzak yerlerdeki kardeşleri için topladığı onbinlerce oyuncak gibi örnekler var. Bu tarz haberler toplumun kendine olan güvenini arttırır ama iyi haber haber değildir inanışı hala geçerli. Bu sadece Türkiye’de olan bir hastalık değil aslında.

Almanya’da Haziran 2008’de yapılan bir toplantıda Uyum ve Medya konusunu ülkenin önde gelen habercileri tartıştı.Sonuçta medyanın göçmenlere sadece sorunlu konular kapsamında değinip onlar hakkında yetersiz ve tek yönlü bir kanı oluşmasına yol açtığı konusunda uzlaşmaya varıldı. Bu sonuç çok şey söylüyor aslında...

***

 

Türkiye’de yapılan her işi eleştirenler bu aralar en çok “Gazeteci muhalif olmalıdır” sözünü kullanıyor, buna göre haber, buna göre gazete yapıyor, öyle yazıyorlar. O zaman “Gazeteci objektif olmalıdır” gerçeğini nerede kalıyor? Bu sorunun cevabı aslında bir atasözünde gizli... Bizim memlekette kimileri için bağcı dövmeyi, üzüm yemeye tercih etmenin adı gazetecilik oldu.