İzleyiciden önce biz korktuk

Türk korku sinemasının öncü yönetmeni Hasan Karacadağ ile Dabbe:Bir Cin Vakası oyuncuları Nihan Aypolat ve Koray Kadirağa STAR Cumartesi’ye konuştu. Aypolat ve Kadirağa, filmde izleyicilerden önce kendilerinin korktuğunu ve gerçek öyküden etkilendiklerini söylüyor.

TÜRK sinemasının tür olarak çeşitlenmesi, sektör olması için çok önemli. Bu anlamda Hasan Karacadağ ismi öne çıkıyor. Korku filmlerinin üstadı, Japonya’da aldığı eğitim sonrası Dabbe’yi çekip vizyonda bomba gibi patlayınca ardı ardına filmlerini seyretmeye başladık. Üstelik onun filmleri sadece ülke içinde değil dünya genelinde de ilgi gördü.Dabbe serisi ve Semum özellikle cin öykülerini ele aldığı için seyirciyi etkiledi. Bu hafta vizyona giren serinin üçüncü filmi Dabbe:Bir Cin Vakası oyuncularından Nihan Aypolat izleyicilerden önce kendisinin korktuğunu söylüyor. Zaten korku filmi ve doğaüstü olaylardan çekindiğini belirten güzel yıldız, filmin gerçek öyküden yola çıkılarak çekildiğini bilmenin de kendisini iyice korkuttuğunu anlatıyor.

-Türk sinemasında korku türünde çok önemli bir etkiniz var. Üç filmden oluşan bir seri geldi, bu geçen süre içerisinde istediğiniz dönüşü alabildiniz mi?

H.K: Dabbe: Bir Cin Vakası benim Türkiye’de çektiğim beşinci korku filmi oldu. Bir gün “İşte budur, Türk korku sineması bu taşlar üzerine olmalıdır” diyeceğim bir şey bulacağıma inanıyorum. Sonuçta 3-5 yılda korku sineması gelişmez. Geçmişten kalan bir miras yok, bunun için tam olarak ne yapacağımızı da bilemiyoruz. Elimizdeki malzemelerle yola çıkıyoruz. Bazı kurallara sadık kalarak korku filmi üretmeyi ve korku sinemasını sevilir hale getirmeyi kendime bir konsept olarak belirledim. Şimdilerde aşama kaydettiğimizi görebiliyorum. Avrupa ve dünyada Türk korku sinemasına baktığımda bir yerlere geldiğini görüyorum. İspanya, Japonya ve Kore dışında iyi korku filmi yapan ülke pek göremiyoruz.

KORKU FİLMİ BİR ŞANS OLDU

-Bir korku filminde oynamak farklı bir tecrübe. Sizlerin bu filmde yer alma süreci nasıl gerçekleşti?

K.K: Ben Hasan Hoca’yla çok güzel bir uyum içinde hazırlandım. Bazı filmler önerdi, onları izledim. O yüzden çok şanslı olduğumu da düşünüyorum. Bu ilk filmim, sonrasında Çanakkale 1915’de oynadım. Korku filmiyle başlamak şans eseri oldu.

N.A: Hasan Hoca, Kurşun Bilal dizisini yaptığı zaman ben de orada yer almıştım, böylece onunla çalışmıştık. Daha sonra aradan bir yıl geçti ve ne mutlu ki bana Hasan Hocanın aklında kalmışım. İşi bana getirdi. Görüşmeler, provalar, çalışmalar yaptık.Benim çok sevdiğim oyunculuk tarzları bunlar; insanları rahatsız eden, toplumun dışladığı karakterleri oynamayı çok seviyorum.

ROBERT DE NİRO BİLE ÇEKİNDİ

-Oyuncuları seçerken neye göre değerlendirdiniz?

H.K: Korku sineması aslında oyunculuk için bir arena. Çünkü bütün duyguları oynuyorsun. Mesela Robert De Niro Türkçeye Saklambaç diye çevrilen bir korku filminde oynadı ve bir röportajında “Ben korku filminde oynamaktan korktum” dedi ki kendisi iki Oscar sahibi usta bir oyuncu. Korku filmi kompleksi içerisinde baktığımızda oyunculuk ilk önce çok kolay gelse de öyle değildir. Bir de ben doğal oyunculuk bulamıyorum. Oyuncu metni eline aldığında kendini göstermek istiyor, nerede nasıl oynayacağını okurken hesaplıyor. Bazılarını uyardığında doğal olmaya çalışıyor, kendini toparlıyor. Usta oyuncular da büyük oynanmalı, abartılmalı, sahnede herkesi ezebilmeli diye düşünüyor. Koray ve Nihan karaktere kendiliğinden bir şey katıyor. Buna dikkat ettim. Bir de korku filminde magazin dünyasına çıkmış bir insan olmuyor.

-Filmin tanıtım bülteninde senaryonun gerçek bir hikayeden yola çıkılarak yazıldığı söyleniyor?

H.K: Ben gittiğim her yerde hikayeler toplarım. Hikaye dinlemeyi çok severim ve dinlediğim hikayelerde “Bizim köyde şöyle olmuş, annemin başına, ninemin başına bu gelmiş” denilmesi bile yetiyor. Bir de bu tür hikayelerde gerçeklik ayrı bir ürperti katıyor. Hikayenin gerçek olması mı yoksa uyduruk bir gerçek olması mı durumu var. Ben ‘gerçekten gerçek’ olsun istedim. Tabii ki ben ona yorumumu katacağım, bu kaçınılmaz bir şey ama çıkış noktası gerçek olsun istedim.

‘ÇARPILIRSINIZ’ MESAJI VERMİYORUM

-Siz bu filmin gerçekliğiyle nasıl baş ettiniz?

N.A: Çok zor oldu. İlk iki gün çok gergindim özellikle. Bir sinema filminde oynamanın heyecanıyla ben senaryo üzerine çok fazla düşünememiştim. Daha sonra setin, o atmosferin içine girdiğimde daha çok etkilendim. Oynadığım karakterin gerçekte var olması, onların yaşanılmış olması düşüncesi kafanızdan gitmiyor. Bir süre sonra bunları artık düşünmemeye çalıştım ve sorumluluk duygusuyla atlattım.

-Korku filmlerinden korkar mısınız?

N.A: Korku filmlerinden de doğaüstü varlıklardan da çok korkarım. İzleyicilerden önce filmden ben korktum.

K.K: Oynadığım rol, bütün olanlara inanmayarak üstesinden geleceğini düşünüp sonra o hengameye kendini kaptıran bir karakter. O yüzden çok zorlanmadım.

TABULARI YIKIYORUM

-Sizin filmlerinizin dinle bir bağlantısı var. Din bir tabudur ve tepkilere yol açar?

H.K: İnsanlar sizi tanımadıkları için ön yargıyla yaklaşıyorlar. Ben zaten sinemada dini mesaj bombardımanı olmasını kabul etmem. Ben dinde kabul edilmiş yargıyı alıp sinemacı kimliğimle kullanıyorum. Hiçbir zaman insanlara ‘Şuna inanmazsanız çarpılırsınız’ demiyorum. Bunu yapanlar da var ve ben bunu itici buluyorum. İnsanlar da senin böyle yaptığını düşünüp üzerini çiziyor ama içine girdiklerinde bir şeyler yapmaya çalıştığımı görüyorlar. Sen bir tanıtım yapıyorsun, insanlar para verip izlemeye gidiyor ve karşılığını vermek zorundasın.