Kaybın hesabını kim verecek?

Elazığspor Süper Ligimiz’in yeni takımı... Bülent hoca tecrübeli futbolculardan kurulu bir takım olgusu içinde takımını sahaya sürmüş. Haddini bilerek, oyun disiplininden hiç kopmayan, çok iyi savunma yaparak, Fenerbahçe’ye orta sahada pas yapma şansı vermeyerek, mükemmel bir ilk yarı bitirdi. İkinci yarı başında da Herve Tum ile mükemmel, harika, şahane bir gol attı.

Bu golle öne geçen Elazığspor sahada hiçbir farklı gösteremeyen Fenerbahçe’yi uyandırdı. Kuyt’ın harika bir golü ile skoru eşitleyen Fenerbahçe, oyuna da ağırlığını koydu.

Fenerbahçeli futbolcular neden bu kadar vurdumduymaz bir görüntü içinde oluyorlar anlamıyorum. Attıkları gole kadar hiçbir varlık göstermiyor. Sağlı sollu kanat ataklarından yoksun kalıyor. Hücum organizasyonlarında ise Sow’u yalnızlığa terketmiş, sonuç beklentisi içerisine giriyor.

Böyle bir futbol anlayışı, çağın çok gerisinde kaldı artık. Oyuna ne zaman Cristian Baroni girdi, orta sahadan dikine oynayan, takımı hücuma iten bir anlayışın içine girdi Fenerbahçe.

O zaman sormak gerekmez mi “Daha önce neredeydiniz?” diye. Karşılaşmanın 60 dakikasında yoklardasınız, atılan golden sonra da varlığınız piyasaya çıkıyor. Fenerbahçe savunmasının göbeği topu ya oyuna çok ağır sokuyor ya da ileriye habire şişiriyor.
Eğer Aykut hoca Spartak Moskova karşısında  bu maçtaki gibi bir ilk 11’le sahaya çıkarsa büyük bir hüsrana uğrar. Fenerbahçe’nin oynayacağı futbol, maçın son 15 dakisasındaki futbol olmalı. Çok adamla hücum ve atak üstüne atak yapmalı. Oyunu rakip yarı sahaya yıkmalı ve sürekli savunmayı zorlamalı, golü düşünmeli, rakibi baskı altına almalı.
Son 15 dakikadaki Fenerbahçe’ye varım ondan öncesine asla. Çünkü ilk 60 dakikalık Fenerbahçe’yi ne ben ne de tribündeki Sarı-Lacivertli taraftarlar beğendi. Bu Fenerbahçe, maç kazanmak ve ileriye gitmek istiyorsa son 15 dakikadaki etkili ve istekli futbolu 90 dakikaya yaymalı.

Spor Toto Süper Lig’e iyi başlamak ve salı günkü Spartak Moskova maçı öncesi moral bulmak isteyen Fenerbahçe’de kaybedilen bu 2 puanın hesabını kim verecek?