Kaynak önemlidir

Mısır’da bir İslami örgütün, belli bir biçimde kesildiğinde ‘haç’ görüntüsü çıktığı için domates yenmesini ‘haram’ saydığını biliyor muydunuz? Peki ya yine Mısır’da Fetva Komisyonu’nun vefat eden eşle ölümünden sonraki altı saat içerisinde cinsel ilişki kurma izni verdiğini, konunun yasalaşmak üzere Meclis gündemine kadar getirildiğini?

Güldüğünüzü görür gibi oluyorum. Dinler ve özellikle de İslâm dini hakkında bir parça bilgi sahibi birinin bu tür iddialara ‘deli saçması’ muamelesi yapacağını biliyorum da ondan... Ancak kendilerini ‘merkez’ sanan gazetelerin haber sayfalarına, burunlarından kıl aldırmayan yazarların sütunlarına kadar sızdı bu iki haber; muhtemelen okurları ‘gerçek’ sanmıştır, belki sanmaya da devam ediyordur...

Belli ki, ‘Zaytung’ misali gırgır haberler yapan bir Mısır internet sitesinde görüp gerçek sanılarak iktibas edilmiş...

Medyamızın ‘din’ konusundaki hal-i pür melâlini bu durumdan daha iyi nasıl açıklayabilirdik bilmiyorum: Ölü kadınla ilişkiye dinin izin verebileceğine ve domatesin dini olabileceğine inanan bir medyamız var...

‘’Artık seni kanlı-canlı olarak, isminle ve cisminle okurlara takdim etmemin zamanı gelmedi mi?’’ diye sorduğum kaynağım, “Beni maskara mı etmek istiyorsun?” deyip son zamanların bu ‘önemli’ iki haberini gözüme soktu. Medyayla hiçbir biçimde ilişkisi olsun istemiyormuş... ‘’Benim dünyamda ‘medyatik olmak’ artık acıtıcı bir küfür gibi’’ dedi bana...

Çoğu insan böyle düşünüyor.

Son bir haftada tam iki kez dostumun tezlerini sizlerle paylaştım. Sekiz askerin şehit olduğu gün burada yer verdiğim ilk tez dostumun tam da o tür gelişmeler beklediğini içeriyordu. Suriye uçağının düştüğü günün sabahı yaptığımız ve buraya aynen taşıdığım telefon konuşmasında ise, birilerinin bizi çevremizle savaşa sürüklemekte kararlı olduğunu söylemişti.

İki kez üst üste ve tam isabet... Başkası olsa etrafta övünür, ‘’Ben yazdırdım’’ diye tafra satar, ‘’Benim hakkımı ver, tanıt artık’’ diye baskı yapardı.

Hatırlayacaksınız: Bir zamanların önemli gazetesinde, başka kimselerin bilmediği, öğrenildiğinde siyasi ortamı sarsan konulara da değinebilen, bunu da kendisine haber getiren ‘minik kuş’a dayandıran bir yazar vardı. Gerçi o yazar hâlâ bir başka gazetede yazıyor, ama yaprak bile kıpırdatamıyor...

‘Minik kuş’ kendisine malzeme sağlamıyor olmalı...

Yazarın o tür haberleri yazılaştırdığı dönemde tanışıp yakınlaştığım bir meslektaş, bir gün dayanamayıp ‘’Biliyor musun, ‘minik kuş’ dediği benim’’ itirafında bulunmuştu. En az 150 kg’lık birine ‘minik kuş’ adının verilmesini müthiş bir mizah anlayışı olarak görmüştüm.

Gerçekten yazarın ‘minik kuş’ diye andığı, erişilemeyecek haberleri taşıyan kaynağı o meslektaş mıydı, bilmem mümkün değil; ancak ‘’Minik kuş benim’’ diyen meslektaşın başkalarından ileride ilişkileri olduğunu biliyorum. Başında bulunduğu dernek gazetelerin Ankara temsilcilerini iki kez MİT’in o zamanki müsteşarı Teoman Koman’la biraraya getiren etkinlikler düzenlemişti.

Çok daha önce bir vakitte küçükçe bir gazetede yayımlanmış, o günlerde yol açtığı olaylarla ülkeyi ayağa kaldıran bir dizi belgeyi de kendisinin temin ettiğini yine aynı meslektaş söylemişti.

‘Kaynak’ önemlidir bizim meslekte...

‘Dostum’ diye övündüğüm ve zaman zaman görüşlerini sizlerle paylaştığım ‘kaynağım’, erişilemeyen yerlerle içli-dışlı, kendisine dosyalarla belgeler verilen biri değil... Onun bütün yaptığı, gazeteleri ilânlarına kadar dikkatle okuyup olaylar arasında ilişki kurmak... Bu yazımı okuyacağını bilmesem, ya da kızmayacağından emin olsam, kendisini ‘Komplo Teorisi’ filminde Mel Gibson’un canlandırdığı taksi şoförüne benzetebilirdim.

Okuyacak ve kızacak, o sebeple de böyle bir benzetme yapmıyorum.

Erkenden arar hep. Kapatırken, ‘’Keşke sabah yerine akşama doğru arasan da, son gelişmeleri de analizine katsan’’ dedim. ‘’Hıristiyan domates ile ölüsevicilik üzerine doktoralı medyayı mütalaa ettikten sonra mı?’’ diye sordu.