Kızılcıklar oldu mu, selelere doldu mu?

Federasyon kararını açıkladı. Şikeyi hep beraber saman altı, sümen altı, merdiven altı yapacakları zaten belliydi. Malumu ilan ettiler.

Birçoğu; “Bu durumda UEFA, kızılcık sopasını eline alır” görüşünde ama, durum şikeyi örtbas etmek isteyenlerin lehine gelişiyor. Çünkü Avrupa Futbol Birliği’nin yaşadığı sıkıntı, onların ekmeğine yağ sürüyor.

Durum şu:

Biliyorsunuz; Bochum savcılığınca başlatılan soruşturma, şike salgınının ortaya çıkışındaki ilk dama taşıdır. Almanya ve Türkiye dahil, birçok ülkenin kirli işlere karıştığı daha 2 yıl öncesinden ortaya çıkmıştı.

Ardından İtalya, Macaristan, Polonya, Romanya ve Yunanistan şokları geldi. Hatta Lyon’un Şampiyonlar Ligi grubundan çıkabilmesi için gerekli averaj farkının, son maçtaki 7-1’lik şaibeli skorla gelmesi; Fransa’ya da leke bulaştırdı. Hatta bizzat Platini’nin bu skordaki katkısı bile tartışıldı.

***

UEFA; bizim eyyamcı federasyonun “Sahada şikeye rastlanmamıştır” komik savunmasına rağmen, 3 Temmuz’dan bu yana süregelen gelişmelere bakıp bize ceza vermeye kalksa, Avrupa karışır. Türkiye’ye şike nedeniyle ceza verse; benzer suçlardan 10 ülkeye daha yaptırım uygulamak zorunda.

Standardı tutturamaz.

Almanya, İtalya, Fransa, Yunanistan, Macaristan, Polonya, Romanya, Türkiye gibi ülkelerin; cezalandırma yöntemiyle futbol dışı bırakılma ihtimali, UEFA’ya korkulu rüyalar gördürtüyor. Böyle bir şeyin olması, futbolun iflası anlamını taşır.

Bu nedenle; onlar da Türkiye’deki gibi “Çevir kazın yanmasın” politikasına rıza gösterme trendine girdiler. “Biz kimseyi görmeyelim, kimse de bizi görmesin” konsensüsü, bu işlerin varacağı son noktadır.

Bizim şikecilerin şansı, UEFA’nın da bitmiş olmasıdır.

***

Bu nedenle “Türkiye’ye 5 yıl, olmadı 3 yıl ceza verirler; bizleri hiç bir kupaya almazlar” korkusu, fasaryadır... Göreceksiniz; yeni sezonda F.Bahçe dahil, hak kazanmış tüm takımlar kupalardaki yerini alacaktır.

Her şey rayına oturdu. Oturtuluyor.

UEFA ile onca gel-git, kapı arkası konuşmaları, pazarlıklar ve CAS’tan dava çekilmesi boşuna yapılmadı.  Anadolu’da söylenen “Kızılcıklar oldu mu? / Selelere doldu mu?” diye güzel bir türkümüz vardır.

Merak etmeyin oldu, oldu... Yakında şerbetini de içeriz.

Yer demir gök bakır işte Cüneyt Çakır!..

Bundan tam 6 ay önce “Hedefe yürüyeni hedefe almayın” başlığı altında bir yazı yazmıştım. Henüz Şampiyonlar Ligi grup maçları oynanıyordu. O sırada; Türkiye liginde yönettiği bazı maçlar nedeniyle Cüneyt Çakır çok eleştiriliyor,  hakarete yeltenenler bile görülüyordu. Hatta Avrupa’da nasıl başarılı olduğu tartışma konusu yapılarak, hafife alınıyordu. Ben de bu tür insanlara karşı; “O burun büktüğünüz adam; göreceksiniz bu sezon Şampiyonlar Ligi yarı final maçını yönetecektir” diyordum. Hatta ilave ediyordum: “Bu bir tahmin, öngörü ya da önsezi değil; gerçeği önceden görmektir, söylemektir.”

***

Hep birlikte şahit olduk. Cüneyt Çakır, 6 ay öncesinden söylediğim yarı final maçını yönetti ve takımı elenen İspanya’nın Marca gazetesi, ona 10 üzerinden 10 tam puan verdi.

Ben olacakları öngördüğüm zaman; köşesini sadece hakemler konusuna ayıran ve caima içinde büyük bir saygınlık kazanan Türkiye gazetesindeki dostum Ömer Faruk Ünal; o yazımın ertesinde beni arayarak “İlk yılı için zor verirler” demişti. Hatta bu “Yarı final yönetir” tahminimi bizzat hakemine söyleyince; Cüneyt Çakır benim için “Fazla iyi niyetli” cevabını vermiş...

Yani bir yerde, kendisinin bile tahmin edemeyeceği (Ya da tahminde zorlanacağı) kadar iddialı bir tespitim vardı. Sonunda gerçekleşti.

Türkiye onunla gurur duyuyor.