Küfür, şiddet ve hakaret: İşte futbolumuz

Futbol içimizdeki canavarı açığa çıkarıyor sanki... Maçlardan sonra ortaya çıkan şiddet ve düzeysizlik öğretimin de bu konuda çare olmadığını kanıtlıyor. Eli kalem tutanlar, bürokratlar, doktorlar, avukatlar ve daha nice okumuş ‘aydınlar’ bir topun ardında küçülüyor da küçülüyor...

Kimse kendisini kandırmasın, suçu polise, biber gazına veya karşı tarafın tahriklerine atmasın... Biz buyuz işte! Kadıköy’deki manzara tam anlamıyla bir Türkiye gerçeğidir. O manzara değişmediği sürece Türkiye siyasetinin, anayasasının, sivil-asker ilişkilerinin, eğitiminin ve diğer temel sorunlarının değişmesini de beklemeyin. Belli ki dağıttığımız diplomalar cehaleti alıyor belki ama hamlık baki kalıyor.

Öfke değil, hazımsızlık

Yaşananları ‘anlık bir duygu patlaması’ olarak da görmemek lazım. Evet taraftarlar neredeyse kan akıtacaktı, belki de Madımak benzeri linçler yaşanacaktı, ama sağduyulu olması gereken kurumlar kendilerine yakışan şekilde davranabildiler mi? Örneğin Fenerbahçe Spor Kulübü, şanlı geçmişiyle uyumlu davranabildi mi? Şampiyonluk maçı sonrasında stadın elektriklerini kesmek de ne oluyor? Şampiyonluk kupasını maçın oynandığı statta verdirmemeye çalışmak da neyin nesi? Bu nasıl bir ilkelliktir? Başbakan Erdoğan’ın da belirttiği gibi, eğer maçın sonucuna razı gelmeyecekseniz o oyunu oynamayacaksınız.

En utanç verici olanı ise fanatik köşe yazarlarının maçtan sonra yaşanan rezillikleri dahi savunmaya kalkmasıdır... Kimi onu suçluyor, kimi bunu. Ama asıl suçlu- ya toz kondurmuyorlar... Polis biber gazında biraz fazla ileri gitmiş de ondan dolayı beyefendiler tahrik olmuşlar ve sağı solu kırıp dökmüşler? Neredeyse “bu işin de arkasında Amerika var, İsrail var, emper-yalistler var” diyecekler...

Ayıptır beyler, ayıptır. Bu sadece bir oyun... Eğer öfke içindeki o kalabalık sert önlemlerle durdurulmasaydı ve olayların sonunda Hillsborough veya Heysel benzeri büyük bir felaket yaşansaydı, onlarca insan hayatını kaybetseydi daha mı iyi olurdu? Aynı manzarayla örneğin Amerikan polisi karşılaşsaydı daha mı yumuşak önlemler alırdı?

Bu manzaraları savunan yazarlara sormak isterim, elinde parçalanmış koltuklarla insanlarla saldıran gözü dönmüş fanatikleri savunacağım diye insan aklını tatile gönderir mi hiç? Gerçek futbol severlik bu mudur? Sizin takım sevdanız bu mudur? Sizden olunca taraftarınız vahşi de olabilir, haksız da, öyle mi?

Hakaret programları

İnanın pek çok futbol programını uzun bir süredir izleyemiyorum. Sözde yorumcuların birbirlerine hakaretleri midemi kaldırıyor. Anlayamadığım bir nokta ise onca hakarete rağmen bu insanlar her hafta nasıl oluyor da aynı masa etrafında tekrar tekrar toplanabiliyorlar. Doğrusunu isterseniz bu programlar uzunca bir süredir futbol programı olmaktan da çıktı. Adeta baştan kurgulanmış söz düellolarına dönüştü. Her maçtan sonra medya üzerinden bu şekilde şiddete teşvik edilen ve öfke ile doldurulan seyircinin bir sonraki maçtan sonra şiddete meyletmesine de şaşmamak gerek...

Sözün özü futbol kulüplerin şiddeti ve aşırılığı hoş gördüğü, hatta teşvik ettiği, eğitimlisinin en cahil taraftar gibi davrandığı, köşe yazarlarının haksızlığı ve vahşiliği meşrulaştırmaya çalıştığı, yorum programlarının en bayağı tribün sloganlarından bile geride bir içeriğe sahip olduğu bir ülkede bu manzaralar son derece sıradandır. Ve ne yazık ki futbol farklı görüşlere hoşgörü konusunda alacağımız yolun ne kadar uzun olduğunu da çok acı bir şekilde göstermiştir...