Kürtaj, sezaryen... Rahim ağzı kanseri?

Türk Devleti “kadınlarını” korumak için harekete geçti, bu detaydan rahatsız olanlar “detayları” dahi sorgulamadan ortalığı birbirine kattılar... Bu arkadaşlara şimdi yazacaklarıma da bir bakmalarını ve aslında kadınlarımızın nasıl bir bütün “tehdit” altında olduğunu sorgulamalarını öneriyorum... Şunu da asla unutmasınlar; anneleri de bir kadın!

Sevgili dostlar, geriye dönün ve lütfen sorgulayın; Türkiye’de ünlü bazı kadınların “rahim ağzı kanserine” yakalandıklarını günlerce kamuoyu önünde anlatmaları ile “bu aşının” Türkiye’ye girmesi ve firmaların Sağlık Bakanlığı’nı “herkese yapalım” zorlamasına başlamaları sizce tesadüf mü!

Değil! Son 30 yılda başta Amerika olmak üzere birçok ülkede sağlık konusunda gelişen trendlerin hiçbiri “plansız” değil! Ve işin en önemli detayı; SAĞLIK SEKTÖRÜNDE PARAYA dayanan sanal yapılanmaların neredeyse yüzde doksanı kadınlarımız üzerinde planlanıyor!

Bu noktada sizlere Amerika’da dürüst bir uzman tarafından yazılan bazı satırları aktarmak istiyorum; “...bir kadının hayatındaki hormon kaybına bağlı olarak yaşanan doğal değişiminin pazarlanacak bir malzeme haline getirilmesinin geçmişi çok eskiye gitmez... 1960’lı yıllarda New York’lu ünlü kadın doğum uzmanı Robert Wilson “sonsuza kadar kadın” çalışmasını yayınladı... Çalışmanın özü çok açıktı; menopoz hormon eksikliğine dayanan bir gelişmedir ve tamamen tedavi edilebilir... Bunun anlamı şuydu; her kadın gerekli katkıları alırsa hayat boyu kadın olarak kalacaktır...”

Sevgili dostlar, yukarıda adı geçen çalışma “kadınlara yönelik” hormon pazarlamasının başlatılması için aranan “temeli oluşturma” yolunda tamamen profesyonelce düşünüldü ve fikir tabanı sağlandıktan sonra yıllar süren “satış-pazarlama” dinamikleri hayata geçti. Yıl 2012 ve hala tam olarak “bilimsel anlamda” kanıtlanmamasına ve en önemlisi onca bilinen yan etkisine rağmen kadınlarımıza hormon pazarlaması devam ediyor... Bu ilaçları alan birçok kadın, hiçbir başka hastalıkları olmamasına rağmen yan etkileri sonucu hayatlarını dahi kaybedebiliyorlar...

Sonuç: Hormon ilaçları, devletlerin firmalar tarafından “her genç kıza yapmalıyız” diye zorlandığı birkaç dozdan oluşan rahim ağzı kanseri aşıları ve sezaryenden kürtaja daha birçok “tıbbi araç” kandırarak, aklına girerek kadınlarımıza pazarlanıyor, zorlanıyor ve emin olun dünyanın kendini güçlü sana birçok devleti uyuyor! Bu noktada Türk Devletinin attığı “kadınlarına sahip çık” adımı çok çok önemli ve sezaryen-kürtaj çizgisinde kalmayarak hormon ilaçlarından-lüzumsuz aşılara kadar uzanmalı, uzatılmalı! KADINLARIMIZ her şeyden önce ANNELERİMİZ! GELECEĞİMİZ! Onlara sahip çıkmalı ve sonuna kadar da hangi lobi ile savaşmak gerekirse gereksin üstüne gitmeliyiz!

Suriye ile ilgili bir detay!

Bu yazıyı yazdığım saatlerde Suriye ile ilgili “algılama-tepki” dinamikleri zirveye taşınıyor ve BM başta olmak üzere “Batı Dünyasına dair” kurumların tepkisi artıyor...

Sevgili dostlar, haklı-haksız oldukları hatta geçmişten kalan ödenmesi gereken bakiyelerinin kaldığı noktalar olmakla birlikte bu yazıda vurgu yapmak istediğim başka bir detay, aslında bu bir soru! Hepimizin sorması ve sorgulaması gereken bir “durum”! Sizi çok bekletmeden hemen sormak istiyorum; bildiğiniz gibi Türkiye, bölgenin “enerji koridoru-çıkış noktası” olma yolunda ilerliyor ve birçok gaz-petrol boru hattı aynı anda planlanıyor. Bu hatların bazı bölümleri Türkiye’de birkaç “çıkış” bırakarak transit geçerken, bazı bölümleri de Akdeniz’e inecek, inmek zorunda... Şimdi sıkı durun; Suriye işgal edilir ve Batılı güçlerin hakim olduğu bir “dinamik altında” farklı bir model ortaya çıkarsa, Türkiye’den denize çıkacak boruların “ucu” sizce nereden denize iner?

Lütfen haritayı önünüze alın ve çok ama çok iyi düşünün! Suriye’nin “laissez faire-laissez passer” konumuna geldiği bir ortamda “borular” hangi ülkeye sorunsuz KAVUŞUR! Sorgulayın-Düşünün kaldığımız yerden devam edeceğiz!

Sonuç: Gaz ve petrol boru hatları Suriye’yi de geçse aşağıdan bir yerden denize kavuşsa ne güzel olur değil mi!! Sorgulayın, devam edeceğiz!!