Kürtaja yönelten sebeplerle mücadele

Varoluşu konuşuyoruz aslında. Meselenin ucu, hayatta kalma hakkıyla ilgili olduğu için ister istemez sert geçiyor... 

 

Şunu baştan söyleyelim: Hiçbirkadın kürtaja sıcak bakmaz, bakamaz. Velev ki, tıbbi zorunluluklar sebebiyle yatsın bıçak altına! Yaşasın kürtaj oldum diye sevinen bir tek kızı yoktur yeryüzünün. Bunu nereden mi biliyorum. Bir küçük toplu iğneyi tutup batırın parmağınıza, o bile acı verir, dişinizi çektirmek bile bir travmadır, ütü yakar, cam keser, ısırgan dalar... Bedendir bu, hayatın acısı ilk ona değer. Bir metalin bedeninizi kesip doğraması, kazıması hadisesidir kürtaj...Bu yüzden, kürtaj için tertip edilen festival görüntülerini, bayram havasında taşınan pankartları, otomatik portakal benzeri soyunma seanslarını, irkilerek seyrediyorum. Bu estirilen güya bayram havası oysa... O korkunç kürtaj sandalyesini, kayışlarla dizlerinden bağlanmış kadınların o andaki yapayalnızlığını, iliklerine kadar sinmiş korkusunu, tir tir titreyerek bıçağa yatışlarını, onları o sandalyeye kadar getiren hayat hikayesinin ağırlığını... Yok edemiyor. Örtemiyor.

***

 

Kürtajdan evvel, insanları kürtaja götüren, sürükleyen hadiseleri incelemeliyiz. İnanç, hayata bakış ve mesleki sebeplerle kürtaja karşıyım, lakin iş, karşı olmakla bitmiyor, insanları kürtaja yönelten sebeplerle de hesaplaşmak, çözüm üretmek gerekiyor. Kürtaj nedenleri hakkında ciddi bir araştırmanın olmayışı elimizde, önemli bir eksiklik sözgelimi. Benim çalışma masama intikal etmiş hayat hikayelerinde; ekonomik güçsüzlük, doğum kontrol hakkında yeterince bilgi sahibi olmayış, hayata ve sorumluluk yüklenmeye hazır olmayış, eşlerin birbirine güvensizliği, kadınlar üzerindeki ciddi kariyer baskısı gibi vakalar yığılı. Devlet ve siyasetçiler bu işe karışmasın diyoruz çoğu kez. Ama iş, sağlık ve eğitim üzerinden yaygınlaşacak bir hizmeti gerektirdiğinden işin sonu kürtaja varmadan alınacak kamusal tedbirler önemlidir. Kürtaj, doğum kontrol mekanizması değildir diyoruz. Peki doğum kontrol hakkında yeterince bilgi verebiliyor muyuz? Kadınların ekonomik özgürlüğünü destekliyoruz diyoruz, peki iş dünyasının sert rekabete dayalı kapital dizaynı, kadın işçinin analığı hakkında ne diyor? Kadın başarısını çok önemsiyoruz, peki mevcut kariyer algısı kadının çocuk sahibi oluşuna hatta zaman zaman kadın oluşuna nasıl bakıyor?

Milli atlet Süreyya Ayhan’ın altın madalyayı kaybediş sürecinde haftalar boyunca bir kadının rutin dönemi ve rutin dönemlerdeki verimlilik kaybını tartışmamış mıydık mesela?                

 

Yıl 2007, Novamed’deki kadın işçilerin başlattığı grev hakkında küçük haber kupürleri... İşe yeni başlamış bir kadının, hamile olduğunu sonradan öğrenen işverenin oluşturduğu baskılar neticesinde işinden edilmesi hadisesi. Aynı işveren, iş verimliliği gerekçesiyle kadın işçileri hakkında hamilelik izin listeleri hazırlatıyor. Daha bitmedi, kadın işçilerin tuvalete geliş gidişleri bile verimlilik çizelgeleriyle takip altında. İşveren, sözleşmenin işçiye ait tüm organlarını kapsadığını, izinsiz ameliyat ve hamilelik girişimlerinin sözleşmeye aykırı olduğunu söylüyor. Süt izni de cabası, işveren bunu da yük olarak görüyor.

Yıl 2000, kocası tarafından açılmış boşanma davasının şokuyla annesini arayan profesör arkadaşım, iki aylık hamile olduğunu doğacak çocuğa tek başına nasıl bakacağını bilemediğini anlatıyor ağlayarak. Annenin müthiş cevabı: “Birlikte bakar büyütürüz evladım, hiç korkma!”

 

Kürtajı önlemek adına ekonomik, sosyal, eğitsel ve psikolojik destek veriyor muyuz? Asıl sorumuz budur...

Erzurum’dayız

STAR Medya Türkiye Buluşmalarında, Dadaşlar diyarı Erzurum’dayız bugün. Mustafa Karaalioğlu, Fehmi Koru, Prof. Dr. Sedat Laçiner, Nasuhi Güngör, Kemal Günler’le birlikte “Başkanlık Sistemi”ni konuşacağımız panel, Erzurum Büyükşehir Belediyesi Kültür Merkezi’nde 19.30’da başlıyor. Bekleriz efendim...