Lafdır ki edoorsun!

Benim iyimser bir insan olduğum söylenir ki muhtemelen doğrudur da. Olayları değerlendirirken genellikle olumlu yanlarını öne çıkarmayı tercîh ederim.

Bu iyimserlik denen nesne masonluk gibi bir şey olsaydı gerçekde kaçıncı dereceden iyimser sayılacağımı bilemiyorum ama aylardır “sona eren” vesâyet rejimine dâir yazılıp çizilenleri okudukça bir genel klasmanda pek de öyle ön sıralarda yer alamayacağımı hissediyorum. Bu yazarların böyle bir sonuca nasıl vardıklarını anlamam güç.

Bir durumun herhangi bir zaman dilimi içinde artık eskisi kadar görünür ve etkin olmaması, ortadan kalkdığı anlamına gelmez. Nitekim bâzı ağır hastalıklarda da bu böyledir.

“Bugün biraz daha iyice!”

Güzel ama bu, ertesi gün ateşinin tekrar ansızın kırkbire yükselip tansiyon sisteminin çökmeyeceği mânâsına gelmez!

Hastanın iyileşmiş sayılabilmesi için hastalık sebebinin bulunup ortadan kaldırılması gerekir.

İki düzine emekli mâcerâperesti derdest edip haklarında, muhtemelen yıllarca sürüp tavsayacak dâvâlar açmak ne vakitden beri düşmanı mağlûb etmek addediliyor?

Bana kalırsa vesâyet rejiminin sona ermiş bulunduğu filan yok!

Evet, o çetelerin mensublarından bâzıları “şimdilik” zararsız hâle getirildi ama onlar zâten artık piyasada değillerdi ki! Yaş haddinden şundan bundan kemâl-i sükûnetle “zâten” kenara çekilmiş, “görevi” genç nesillere devretmişlerdi.

Üstelik bir alayı da sürte gerilerine çekilmiş parmaklar tetikde fırsat kolluyor.

Vesâyet rejiminin sona ermesi için, ona dayanak teşkîl eden, daha da ilerisi onun mevcûdiyetine yol açan şartların yokedilmesi gerekir ki bunların başında o güruh tarafından millete dayatılmış bulunan anayasayla, uzakdan yakından ilintili bütün yasalar ve müesseseler gelir!

Şu âna kadar askerî okulların müfredâtına zahmet edip göz atan tek bir politikacı biliyorsanız adını verin de gidip balkonları altında tezâhürat yapayım!

Aynı kafada mütemâdiyen yenilerini yetiştirip üzerimize saldıkdan sonra arada sırada iki üç düzine “sâbık” kumandana dâvâ açmışsınız kaç para?

Üstelik sâdece askeriyeye yüklenmek de nâdanlık oluyor. Ben çok değer verdiğim için hep onlarla uğraşıyorum ama onların yanısıra postal yalamakdan dilleri nasır tutmuş tabur tabur da “bilim” adamımız ve “star” gazetecimiz yok mu? Sırtlarındaki yargıç ve savcı cübbelerini mânen yıllar önce asker kaputuyla değil-tokuş etmiş az mı “hukuk” insanımız var?

Son bir söz daha!

Hangi meslekden olursak olalım, 1960’dan beri her darbeci gangster bozuntusuna alkış tutanlar sanki başka bir milletin ferdleri miydi?

Sakın yanlış anlaşılmasın! Ben kendimi de ayrı bir yere koymuyorum.

Ve yapabileceklerim yanında hakıykaten yapdıklarımın ne kadar cılız kaldığını tesbît ederek -açıkçası- hiç de gurur duymuyorum.

Yok efendim, yedi sene Türkiye’ye girememişim de feşmekânmış da...

Ulan, sen yedi sene “içeriye” girememişsin başkaları yedi sene “dışarıya” çıkamamış!

Lafdır ki edoorsun!