Libya’yı satan Alafranga Sadrazam Hakkı Paşa

Ömer Muhtar ya da Muammer Kaddafi dendi mi akıllara Libya düşer o saat. Ama bu isimlere bir de Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa’yı eklemek gerek. Elbette Ömer Muhtar ya da Kaddafi kadar tanınmış değildir Hakkı Paşa. Ama II. Meşrutiyet sonrası, Garp Ocakları’ndan sonuncusu Trablusgarp’ın elden çıkıp İtalyan sömürgesi olmasının baş sorumludur.

Devlet, II. Meşrutiyet sonrasında uğraşmak zorunda olduğu onca dış ve iç sorunun altından kalkabilecek devlet adamı sıkıntısı çekiyordu. İşte bu yüzden o dönem kurulan hükümetlerin hiçbiri uzun ömürlü olamamıştır. Döneminde kaht-ı rical olarak adlandırılan bu sıkıntının giderilmesi için düşünülen çarelerden biri de Hakkı Paşa’dır. Hüseyin Hilmi Paşa’nın istifası üzerine, Ocak 1910’da Roma Büyükelçisi olarak görev yapan Paşa, İttihat ve Terakki Fırkası’nca İstanbul’a davet edildi ve sedaret makamına oturtuldu. Bu, siyasi yaşamımızda bir ilkti. Umutların tükendiği bir anda uzun yıllar yurt dışında bulunmuş bir bürokratı getirmek, onun bilgi ve deneyimlerinden yararlanmak isteği bu uygulamanın nedeniydi. Daha sonra da görecektik biz bu uygulamayı. Örneğin 12 Mart 1971 darbesinden sonra kurulan hükümete ekonomiden sorumlu devlet bakanı olarak teşrif eden Attila Karaosmanoğlu ve 28 Şubat rezilliğinin ardından kurulan ucube hükümetlerin Türkiye’yi ekonomik çöküntünün eşiğine getirmesi nedeniyle de 2001’de ABD’den gelen Kemal Derviş beyefendiler bu geleneğin devamı sayılabilir. Neyse.

***

 

İbrahim Hakkı Paşa, eğer o dönem yayınlanan İkdam, Sabah hatta Tanin gazetelerinin magazin sayfaları olsaydı onları süslerdi, siyasi sayfalardan çok. Alafranga Sadrazam, mesai bitti mi soluğu Beyoğlu’nda alırdı. Başta dönemin en gözde eğlence yeri Skating Palace olmak üzere, içkili, danslı mekanlarda eğlenirdi sabahlara kadar. Osmanlı devlet adamının özel yaşantısı, örnek olsun isterdi halka. Bu kendisine hatırladığında omuz silkip, “özel hayatım beni ilgilendirir!” diye cevap vermiş, sonra da eklemişti: “Bu, Batı’da böyledir; alışmanız gerek!” Alışırdık belki alışmasına da, birbiri ardına yaptığı akıllara ziyan hatalar sonucu Trablusgarp’ı İtalyanlara altın tepside sunmasaydı! Paşa’nın kabinesinde Adalet Bakanlığı yapan Necmeddin Molla’nın ifadesine göre aynı hükümette Harbiye Nazırlığı yapan Mahmut Şevket Paşa’nın Yemen isyanlarını bastırmak için, II. Abdülhamid Han döneminde güçlendirilen Trablusgarp ordugahını boşaltmasına göz yummuş, isyan bastırıldıktan sonra da koca iki alayı Yemen’de bırakmıştı çürüsün diye! Halbuki İtalyan sefiriyken Roma’nın Trablusgarp’ı işgal etmek için her yola başvuracağını öğrenmişti. İtalya Eylül 1911’de bir ültimatom verdi Bab-ı Ali’ye ve resmen Trablusgarp’ı istedi. Ultimatom kendisine verildiğinde, Hakkı Paşa İtalyan dostlarından birinin evinde kağıt oynuyordu. İtalyanlar Trablusgarp’a çıktıktan sonra istifa etti. İttihatçılar onu 1913’te Londra’ya murahhas olarak atadı daha sonra da Berlin’e Sefir yaptı!

İthal malı devlet adamı, Alafranga Sadrazam Hakkı Paşa, sadece özel yaşantısıyla tarihe geçmedi. Kuzey Afrika’daki son Osmanlı mülkünü İtalyanlara, ister bilerek diyin ister gaflet sonucu, teslim etmesiyle de nam saldı! O sıra Selanik’te ev hapsinde bulunan Abdülhamid Han, haberi duyunca İbnülemin Mahmud Kemal’in şu satırlarını mırıldandı, yanında bulunan muhafız birliği komutan yardımcısı Kolağası Emin Efendi’ye: “İş başında olanın aklı olmazsa başta/ İş açar başlara eyler de belayı davet!”