Maskeli baloda saklanan yüzler

Yarım asır sonra gelen ilk Portekiz galibiyeti, şüphesiz hepimizi mutlu etti. Ama akıllı da etmesi gerekiyor.

Skor; maskeli balolardaki maske gibi yüzümüzü örtüyorsa, şemalimizi tam gösteremiyoruz demektir. Saklı kalan nedir?

1-) Bir takım düşünün ki; çizgideki adamına pas diye verdiklerinin 10-12’si kimseye değmeden ve doğrudan taca gitsin.

2-) Bir kaleci düşünün ki; yapmaya hazırlandığı degajlarının neredeyse tamamında, topu rakibe kaptırma tedirginliği yaşatsın.

3-) Bir takım düşünün ki; sahasından top çıkarmaya çalışırken, dan-dun bile yapamasın.

Bu üç nokta; 3-1’in fiyakalı görüntüsü altında ezilip görülemedi. Rakipten tam süre baskı yedik. Çok uzun bir süre sahamızdan çıkamadık, çıkarken de zorlandık. Pas yaparak organize olduğumuz ve iyi oynadığımız dönem; ikinci yarının başlarındaki 10 dakikalık kısa bir süreyi içeriyor. Portekiz bize yenilirken; penaltı kaçırdı, direkten döndü ve kendi kalesine gol attı... Kalemizde kaçırdıklarını da hepimiz gördük.

Bunları söylerken galibiyetimizi elbette küçümsemiyorum. Sadece şartların, durumun, ortamın genel panoramasını çiziyorum. Portekiz’i büyük bir baskı kurarak ya da şahane oynayarak mağlup etmedik. Futbol cilvelerinin bize karşı kur yaptığı bir maçta; eğrisi doğrusuna denk gelerek yendik... Maskeli balodaki maskeyi fırlatıp attığımızda, ortaya bu gerçekler çıkıyor. Elbette olumlu yanlarımız da vardı. Yeni ve genç isimlerin cesaretle kadroya alınması... Oyunun çok kısıtlı bölümlerinde bile olsa, soğukkanlı savunma kurgusu... Kaleci Volkan farkı... Sahaya iyi yayılma düzeni... Bizim artılarımızdı. İkinci gol öncesi takım halinde pozisyon geliştirme, sürdürme ve sonuçlandırma birinci sınıftı. Bu takım oyunu, Umut’un usta işi golüyle taçlandı.

Ama o kadar! Bu kadarıyla bu şaşırtıcı sonucu almak; ne yazık ki ancak 50 yılda bir mümkündür.  Medyanın ticari pohpohlamasına aldanıp; o maça olmadık anlamlar yüklemeyelim. Kazandık, sevindik; o kadar...

Fazlası gaz yapar!

Saf tutanlar değil, “Saflar” kaybeder

Beşiktaş, Bursa ve G.Antep’e verilen Avrupa kupaları yasağı sonrasında; şike nedeniyle UEFA’dan alacağımız cezalar konusundaki korkular tavan yaptı. Herkes Türkiye’ye kefen biçiyor. Daha önce de yazdım, tekrar söylüyorum. Almanya, İtalya, İspanya, Fransa, Macaristan, Romanya, Yunanistan, Avusturya ve Türkiye’deki şike dalgaları sonrasında 10 ülkeye birden ceza verilemez. Bu Avrupa futbolunun bitmesi demek... Platini’nin de, Lyon’un Şampiyonlar Ligi grubundan çıkabilmek için son maçta kendisine lazım olan 6 farkı şaibeli şekilde yakalamasından defosu var... Bir yerde, o da işin içinde... Bu durumlarda “Çıkar Birliği” devreye girer ve “Ben seni görmeyeyim, sen de beni görme” mekanizması kurtuluş yolu olur. Şike dalgası da “Al gülüm-ver gülüm” konsensüsü ile cezasız-kazasız-belasız bir şekilde atlatılır. Merak etmeyin, F.Bahçe bile Şampiyonlar Ligi’nde oynar! Arada Beşiktaş, Bursa ve Gaziantep gibi saf kulüpler yanar. Yabancı futbolcularına para ödememek, uyarılara rağmen yanlışından dönmemekte ısrar edenler; şikeden çok daha hafif suç işlemelerine rağmen böyle şamar oğlanına dönerler. Akıllı olun!

Butona basınca, Buffon’a da basın

İtalyanların milli kalecisi Buffon; çok yüksek miktarda bahis oynadığı ortaya çıkınca “Para benim, kime ne” dedi... Bizim Gökdeniz Karadeniz’in eşi de; bir kalemde 700 bin liralık iddaa oynadığı anlaşıldığında, benzer bir açıklama yapmıştı. Doğru: Bana ne, sana ne, kime ne? Ama tek maç için bu kadar parayı nasıl oluyor da bir çırpıda basma cesareti gösteriyorlar; orası meçhul! Buffon salak bir adam değil. O kadar parayı o da tek maça yatırıyorsa; sıfır güvence ile bu iş yapılmaz. Manipülasyon olduğu tartışılmaz. Zaten futbol; bu bahis olayları çıktığından beri, tüm masumiyetini kaybetti. Yakında cazibesini de kaybedecek. Kimse enayi yerine konulmak istemiyor. İşin en tehlikeli yanı; bahis şirketlerini ortadan ya da internetten kurtarmanın teknik ya da yasal bir olanağının olmaması... Bataklığını da kurutsan; bu sivrisinekler bir yerlerde gene yaşama alanı buluyor. Kurtuluş yok. Devrim nitelikli yepyeni bir düzen, yepyeni bir sistem ve yepyeni bir güvenlik ağı bulamazsak; kirli futbolla yüz-göz olmaya ne yazık ki alışmak zorundayız.