Mavi Marmara’nın üçüncü yılına girerken

Mavi Marmara saldırısının üçüncü yılına girerken İsrail-Türkiye ilişkileri yeni artçı şoklar yaşıyor. KKTC hava sahasının bir İsrail uçağı tarafından ihlali, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iki yıl önceki gemi baskınının sorumluları hakkında hazırlanan iddianamenin gönderilmesi, Netanyahu’nun Kıbrıs ziyareti sırasında yaptığı iddia edilen asker pazarlığının gazetelere sızması bu şoklardan sadece bazıları.

Eğer iki ülke ilişkileri normalleşmezse, yani İsrail Türkiye’nin özür talebini yakın bir gelecekte yerine getirmezse, artçı şokların iki ülke ilişkilerinde ciddi bir sismik sarsıntıya daha yol açmaması mucize olur. Her iki taraftaki siyasiler krizi bu düzeyde yönetmeyi beceremeyebilirler, gerilimin dozu çok daha artabilir, medya manipülasyonu ile kontrol elden çıkabilir.

***

Mavi Marmara olayında Türkiye’nin her açıdan haklı olduğu, İsrail’in uluslararası hukuku ayaklar altına aldığı, orantısız güç kullandığı gerçek. Ayrıca, 2008 sonundaki Dökme Kurşun operasyonuyla başlayan gerilim döneminin Türkiye’ye yaradığı da doğru. TESEV ve Brookings araştırmalarında Türkiye Mısır için model çıkıyorsa, nedeni Davos ve sonrasında İsrail ile yaşanan muhtelif gerilimler.

Mısır halkının gelecekte Türkiye’yi süper güç olarak görmek istemesinin, Erdoğan’ın Mısır’da cumhurbaşkanı adayı gibi kabul görmesinin ardında yatan neden de aynı. Al Ahram’ın cumhurbaşkanlığına en yakın aday olarak sunduğu Amr Musa, Ocak 2009’da Davos’ta Arap Birliği Genel Sekreteri olarak yerinde otururken Başbakan Erdoğan’ın sahneyi terk etmesi Arap halklarının kolektif hafızasından uzun yıllar çıkmayacak.

Ancak, gerilim daha da derinleşmesi Türkiye’nin çıkarına değil. Ankara,  İsrail’le ilişkilerini normalleştirmek zorunda. Bölgede bunca sorun varken, Suriye’nin, Lübnan’ın, Irak’ın ama aslına bakarsanız tüm Arap dünyasının istikrarı sallantıdayken, Türkiye’nin kendisini sorunların parçası olmaktan çıkartması, yeniden çözümlerin adresi olması gerekiyor.

Unutmayalım ki derdimiz bağcıyı dövmek değil üzüm yemek. Türkiye, Filistin sorununun çözümünü, Filistin’de tarafların bir araya gelmesini ve uzlaşmasını istiyor. 1949’dan bu yana da İsrail’in bir devlet olarak varlığını kabul ediyor. Türkiye’nin kabul etmediği dünyanın kabul etmediği ile aynı; 1967 Savaşı sonrası İsrail talepleri. Ankara ayrıca Gazze’ye, yani Hamas’a uygulanan ambargonun, ablukanın kalkmasını istiyor.

Fakat bazen Türkiye Hamas’a yaptırım uygulayan tek ülkenin İsrail olmadığı gerçeğini unutuyor. Ablukanın kalkması için filo düzenlediğimizde dahi Refah sınır kapısının Mısır tarafından kapatılmış olduğunu hatırlamak, hatırlatmak istemiyoruz. El Fetih’in Hamas ile kavgalı olduğunu, Gazze’ye uygulanan ambargoyu desteklediğini görmezden geliyoruz.

***

İsrail’i sevmek zorunda değiliz. Ama bu ülke ile olan ilişkilerimizi normalleştirmek zorundayız. Gerilimin getirisi artık doyum noktasına ulaştı. Bundan sonrası Türkiye’ye zarar verecek. Seçim dönemine giren Amerika olan ilişkilerini etkileyecek. Kıbrıs sorunu daha da içinden çıkılmaz hale gelecek. Türkiye, dünyaya ve özellikle de İsrail’e gerilimden siyasi tahsilat beklemediğini göstererek İsrail’in kendisinden özür dilemesini kolaylaştırmak durumuna.

İsrail açısından da özür dilemek eskisinden çok daha kolay ve çok daha mümkün. Netanyahu’nun koalisyonu dolayısıyla da Knesset’teki desteği genişledi. Türkiye İsrailli yetkilileri gıyabında da olsa yargılamak konusunda ciddi olduğunu ispatladı. Arap Baharı İsrail için sonbahardan kışa dönmeye başladı. Suriye ve Lübnan’daki istikrarsızlık, Mısır’daki demokratikleşme ve işbaşına geçeceklerin halka hesap verecek olması da İsrail’i bariz bir şekilde kaygılandırıyor.