Medyada ‘aptal mevsimi’

Kanalların birindeki programında lokantalara uğrayıp tattığı yemeklere puan veren bir zat kendi adıyla bir şarap çıkaracakmış... Olur a... Herhalde bu ticari girişimin ‘PR’ hamlesi içerisinde gazetelere mülâkat vermeye de başladı. Pazar günkü Radikal’de “Başbakan olmak istemedim” hüküm cümlesiyle başlayan cevabında ailesine de değinmiş...

Okuyalım: “Başbakan olmak istemedim, çünkü o tip görevlerin insanı yıprattığını düşünüyorum. Dedem Halit Nazmi Keşmir bakandı. Dedemi İnönü atıyor başbakanlığa, kabineyi kurarken kalp krizi geçiriyor. Babam da dört dönem milletvekilliği yaptı. Politik dünyayı biraz gözlemlemiş biriyim. Benim için hiçbir cazibesi olmayan bir meslek.”

Kendisini ‘şarap ve yemek eleştirmeni’ diye tanımlayan birinin siyaset hakkındaki görüşleri bunlar...

Siyaseti önemsediğim için görüşle ilgilenmem doğal da, işi söylediklerini buraya aktarmaya kadar vardırmamın bir sebebi olmalı, değil mi? Sebep şu: Siyaseti yakından izleyen biri olarak Meclis’te dört dönem görev yapmış milletvekili baba ilgimi çekti. Önce Meclis albümünden ‘şarap uzmanı’nın soyadıyla milletvekili arayışına girdim, kimseyi bulamadım. ‘Keşmir’ soyadını taradım, 1948’de vefat etmiş, bir ara maliye bakanlığı da yapmış Halit Nazmi Bey’le karşılaştım.

Dört dönem milletvekilliği yapmış bir öz-baba yok... Üvey baba?

Önemli mi? Vallahi bu soruyu tam iki sayfasını kendisine ayıran Radikal’e sormalı...

Aslında yazları gazeteler konu bulmakta zorlanırlar, bu sebeple de ıvır zıvır şeylere yer vermek zorunda kalırlar. Bu yaz öyle değil. Suriye konusu ‘Kürt sorunu’na kapı araladığından bizler için çok sıcak... Londra’da Olimpiyatlar var ve madalya iddialı sporcularımızın karşılaşmaları merakla izleniyor... ABD’de sonucu bizi de ilgilendiren kritik bir seçim kampanyası sürüyor... İçeride ise ‘iktidara atış serbest mevsimi’ne döndü bizim ‘silly season’...

Meslek jargonunda haberlerin ister istemez sulandığı yaz aylarına‘aptal mevsim’('silly season’) deniyor. Bütün dünyada kamuoyunu etkilemek isteyenler bunun için en uygun mevsimin yaz olduğunu bilirler. Bizde de burun direğini kıracak kadar reklâm kokan haberler ve yorumlarla doludur yaz gazeteleri...

Yazın bu özelliğiyle ilgili konuşurken “Sanatçılar da kendilerini göstermek için Bodrum’a, Marmaris’e gidiyor” dediğimde, ilgisi itibariyle bu alanın öz sahibi sayılabilecek bir dostum derhal itiraz etti. “Sanatçılar reklâm için Bodrum’a gidiyorlar, orası tamam, ama Marmaris kem gözlere ve kameralara karşı koruma altında” diyerek...

O gün bugündür gazetelerin ‘Magazin’ eklerine biraz da bu gözle bakıyorum. Dediği doğru. Plaj kıyafetleriyle çekilmiş fotoğrafların çok büyük bir bölümü Bodrum kaynaklı; Marmaris’ten neredeyse hiç görüntü yok... Dostum,“Görünmek isteyen Marmaris’e gitmez, Bodrum’a gider”dedi. Magazin işinin raconu böyleymiş...

Hiç âdetim değilken madem bu tür konulara girdim, -belki dikkatinizden kaçmıştır diye- bu yazın en hararetle tartışılan magazin konusuna da gireyim müsaadenizle: Bodrum otellerinden birinde yemeklerin pahalı olduğu keşfedildi bu yıl... Bir pizza ve bir ayran tam 50 TL imiş... “Vay be!” diyen de var, “Ne olmuş yani” tepkisini veren de... Çok eskilerden bir politikacının torunu olan otel işletmecisi, “Bize gelen konuklar bu fiyatı bekler; daha ucuza satsak buradan kaçar” anlamına gelen bir açıklama yapmış...

Ucuz yemeğe düzeysiz müşteri de üşüşür, onlar gelince parası olan kaçar... Hani vaktiyle bir gazetede “Halk plaja akın etti, vatandaş denize giremiyor” haberi çıktığı rivayet edilir ya, tam o durum. Ucuza gidecek müşteri ‘halk’ oluyor, ‘vatandaş’ da pizza - ayrana 50 TL verebilecekler...

“Önemli siyasi konuların ele alındığı Kulis’te böyle bir yazı?”hayretine kapılacaklara cevabım şu: Bugün de siz beyninize tatil yaptırın...