Mesnevi’nin sırları

Buyurun size en ünlü eseriMesnevi’denseçilmiş, düşündürücü, yol gösterici, eğitici ve hikmet dolu hikayelerle Mevlana. Bu hikayelerdeMesnevi’nin sırları, incelikleri ve hikmetlerini keşfederek, yeni ufuklara yelken açacaksınız...

Doymayan nefs

Dünyada yemyeşil bir ada vardı; orada yalnız başına bir öküz yaşardı. Akşama kadar otlar, doyar, şişerdi. Gece olduğunda ise yarın ne yiyeceğim diye düşünceye dalar, bu düşünce onu dertlendirir, ince bir kıla dönerdi.

Sabah olunca her yer yine yeşermişti. Öküz, akşama kadar yedi ve neredeyse bütün otları bitirdi. Bedeni yağlandı, güçlü ve kuvvetli bir hale geldi. Ama akşam olunca yine açlık kaygısına düştü. Bu kaygıyla gene zayıfladı.

Yıllardır o öküz bu haldedir işte. “Bunca yıldır bu yeşilliği otlarım ama hiçbir gün rızkım azalmadı. Bu korku nedir, bu gönlümü yakıp yandıran gam nedir” diye düşünemez bile.

 

İşte nefs o öküzdür; ada da dünya. Nefis ekmek korkusuyla daima zayıflar durur.  Yarının rızkını nasıl ve ne şekilde elde edeceğim diye korkuya düşer. Yıllardır yedin yiyeceğin eksilmedi. Artık biraz da gelecek düşüncesini bırak da geçmişe bak. Yediğin rızıkları hatırına getir, geleceğe bakma da az sızlan.

Güzellik bakan gözdedir

Padişahın biri, Mecnun’un aşkından deli divane olup çöllere düştüğü Leyla’yı çok merak eder. Leyla’nın bulunup huzuruna getirilmesini emreder. Leyla’yı bulup getirirler. Padişah Leyla’yı görünce hayretler içinde kalıp sorar:

“Mecnun’un aşkından deli divane olup dağlara çöllere düştüğü Leyla sen misin? Senin öyle fevkalade bir güzelliğin olmadığı gibi, sıradan bir kadından hiç farkın yok. Hal böyle iken nasıl olur da Mecnun senin için deli divane olur?” 

 Leyla hiç tereddüt etmeden cevap verir:

“Padişahım sus! Çünkü sen Mecnun değilsin. Bendeki güzelliği görebilmen için sende Mecnun’un gözleri olması ve bana Mecnun’un gözleriyle bakman gerekir.”

Padişah bu haklı sözler karşısında söyleyecek bir şey bulamaz, susar kalır.

İhtiyarlıktan

İhtiyarın biri, bir doktora, “Dimağım yorgun aklım yerinde değil” dedi.  Doktor, “O akıl zayıflığı ihtiyarlıktan” dedi.

İhtiyar, “Gözüm de kararıyor” dedi. Doktor, “Koca ihtiyar, ihtiyarlıktan” dedi.

Adam, “Arkam şiddetli ağrıyor” deyince doktor, “A zayıf ihtiyar, ihtiyarlıktan” dedi. Adam, “Ne yiyorsam hazmedemiyorum” dedi. Doktor, “Mide zayıflığı da ihtiyarlıktan” dedi.  İhtiyar kızdı: “Be ahmak, lafın hep bu mu! Sen doktorluktan yalnız bunu mu belledin!Be herif, Allah her derde bir derman verdi, bunu bilemiyor musun? Sen ahmak bir eşeksin, bilgin de kıt aklın da. Ayağın kısa olduğundan yeryüzünde kalakalmışsın.” Doktor cevap verdi:

“Ey yaşı yetmiş işi bitmiş adam, bu kızgınlık bu hiddet de ihtiyarlıktan!”

Kendi ayıbını görmeyince

Dört Hintli bir Mescitte Allah’a ibadet için namaza durmuş. Her biri niyet edip tekbir alarak huzur ve huşuyla namaz kılmakta. Bu sırada müezzin içeri girdi. Hintliler’den birinin ağzından bir söz çıkıverdi: “Müezzin, ezanı okudun mu yoksa vakit var mı?” Öbür Hintli, namazı içinden okuduğu halde, “Sus yahu, konuştun namazın bozuldu” dedi.

Üçüncü Hintli ikincisine dedi ki: “Onu ne kınıyorsun baba, kendi derdine bak, kendini kına!”

Dördüncü: “Hamdolsun, ben üçünüz gibi kuyuya düşmedim.”

 

Özetle dördünün de namazı bozuldu.

Alemin ayıbını söyleyen daha fazla yol kaybeder. Ne mutlu o kişiye ki, kendi ayıbını görse onu alır, o ayıbı kendisinde bulur...

(Süheyl Seçkinoğlu—Mesnevi’den Hikayeler—Timaş Yayınları)