Milli olmak, hödük olmayı engellemiyor

Volkan Demirel’in “Evinden aldırırım” diye tehdit ettiği gazeteci Vedat Danacı’yı, yıllar öncesinden tanırım. Usta, eski, becerikli bir foto muhabiridir. Mesleğin, bundan sonra örnekleri zor çıkacak isimlerinden biridir. Yol, yordam bilir.

Haber Türk’ten arkadaşımızın fotoğraf çektiği yer; milli takım için özel ayrılmış bir mekan değil. Aksine herkesin rahatlıkla girip çıkabildiği ve ekstrem sporlardan “Flying Fox” yapılan halka açık bir alan... Ayrıca buraya gelen ünlülerin saklanacağı ve burada olduğu anlışılırsa zor durumda kalacağı yer olmaktan tamamen uzak...

Böyle bir ortamda gazeteci fotoğraflarını çekmişse ne olacak? Kime ne zararı var?

Hani, yeni tanıştığın hanım arkadaşınla restoranda yemek yersin de; patlayan flaşlardan rahatsız olma ve bunun habere dönüşme ihtimalinden ürkme ya da zarar görme durumun olur. İş o zaman özel hayata müdahaleye girer. Tepkini (Aşırıya kaçsa da) bir derece anlarım. Ama tel üstünde kayarken çekilen fotoğraflardan kime ne zarar gelir?

Ola ki, gazeteci gereğinden fazla kareler çekmiş olsun... Ayrıca hareketli kareler, bir kaç çekimle istenilen kıvamda olmayabilir. Bu yüzden tekrar denemek gerekir. Maçta binlerce fotoğrafınız çekilirken hiç rahatsız olmuyorsunuz. Bundan da olma!

Meslektaşımızın masum ve zararsız çabasına “Ulan seni evinden aldırırım” diye mafya özentisi kaba bir trip çekmek; kusura bakmayın açık bir magandalık örneğidir.

***

Fotoğraflara dikkat edin. Vedat Danacı hiçbir karede saldırgan, tehditkar ya da milli futbolcuyu daha da tahrik edecek herhangi bir karşı refleks içinde değil... Sakin sakin, kaleci Volkan’ın kabadayı girişimlerini sadece izliyor.

Ben, paparazzi kültürü içine sıkışmış yılışık fotoğraçı modelini sevmem. Ama Vedat böyle biri değildir. Nerede başlayıp nerede duracağını bilenlerdendir.

Volkan Demirel’in saygısız, gereksiz, hırçın ve hödük davranışını kınıyorum.

Havanız batsın!

Bizim ünlü futbolcular, nedense kendilerini herkesten üstün görme anomalini sergiler. Şöhretli olmak; onlara hakaret etme hakkını veriyormuş gibi gelir. Burunları hep bir karış havadadır.

Avrupa Şampiyonası ve Dünya Kupaları’na giden gazeteciler; maçlar ve kamp çalışmaları dışında, sponsor firmaların etkinliklerine katılan ünlü futbolcularla doğrudan temas kurar. Zaten onlar da halkın içindedir.

1998 Dünya Kupası sırasında, Hakan Şükür de böyle bir etkinlik içine girmişti. Ama çocukların bile (Ücretsiz-izinsiz) ve elini kolunu sallaya sallaya rahatlıkla girebildiği etkinlik için; “Türk gazetecilerini almayın” şartını koymuştu. O dönem futbol yaşamının en parlak günlerini yaşayan Ronaldo; bir gün önce aynı mekanda neredeyse herkesle kucak kucağa iken, bizimkinin burnu bir karış havadaydı. Hakan’ı kenara çekip bir güzel fırçalamıştım ama, değişen bir şey olmadı. Çoluk-çocuk dahil herkesin hiçbir elemeye-seçmeye-davete gerek duyulmadan girdiği Paris’teki Nike Park’a, sadece bizim foto muhabirleri alınmadı.

Futbolcularla fotoğrafçılar arasında bir sorun varsa; bunun temel kaynağı, Türkiye’de şöhreti yakalayanların medyaya ve halka tepeden bakmaktan orgazm olma şehvetidir. Hava atmaktan ve dominant görünmekten tatmin olurlar. Volkan Demirel’in kaba davranışı da, bu ilkel dürtünün bir başka eseridir.

Devir değişti!

Havaalanı gibi genel yerlerde yabancı kişilerle sohbet ederken, beni tanımayıp “Ne iş yapıyorsunuz?” diye soranlara “Uyuşturucu tacirliği ve silah kaçakçılığı yapıyorum. Arada da beyaz kadın ticaretiyle uğraşıyorum” yanıtını veriririm. Çok şaşırdıklarını görünce de “Ne yapayım, daha saygın görünmek için bunları söylüyorum. Çünkü artık onlar itibar görüyor” derim. Gülerler!

Mafya ve kirli işlerle ilgili dizilerin tavan yaptığı ve özel gündem oluşturduğu bir ülkede; kabadayılık jargonunun günlük konuşmada temel unsur olması şaşırtıcı değil... “Ayağına kurşun sıkarım, hepinizi mermi manyağı yaparım, seni evinden aldırırım, şeklin şemalin değişir” söylemleri işte bu yüzden yükselen bir trend gösterdi. Volkan Demirel’in “Seni yazdım oğlum” demesi de, bu sokak kültüründen geliyor.

Eskiden “Efendi” yetiştirirdik, şimdi “Bıçkın” üretiyoruz.