Modern Tıp Çaresiz: Çandar Sendromu!

Geçen hafta Salih Tuna, Fotomaç gazetesindeki enfes yazısına “Müjde! Modern Tıp Şikeye Çare Buldu” diye başlık atmıştı. Güzel bir ironi ile bilim adamlarının bu keşfini ballandıra ballandıra anlatmıştı.

Gazı kaçmış kola misali maçlarla hiç ilgim yok bu sıralar. Trabzonspor- FB maçının olduğu gün maçı izlemeyip televizyonda kanal kanal dolaştım. ‘Belki siyah beyaz bir filme denk gelirim de dünyam renklenir’ diye düşündüm. Günün değişik saatlerinde ben kanalları dolaştıkça kumandama bağlı olarak benimle birlikte Cengiz Çandar’ın da dolaştığını gördüm.

Adını hatırlayamadığım en az üç televizyon kanalında Çandar’a rastlayınca anladım ki dünyanın en büyük PR kampanyasının medya ayağında ikinci faza geçilmiş, Çavuşoğlu, Baykam ve Saatçi’nin pabucu çoktan dama atılmıştı. Amiyane tabirle, masum FB taraftarına gaz verecek ve dezenformasyon yapacak aşamayı daha lümpen ağızlarla geçmeyi düşünenler bu ikinci fazı biraz daha mürekkep yalamış spor kadar siyasete dair de laf söyleyebilecek isimlerle geçmeyi akıl etmişlerdi, besbelli. 10 aydır adım adım ilerleyen kampanya PFDK’nın son kararları ile öyle bir noktaya geldi ki bu aşamayı çok iyi planlamak gerekiyordu. Planlandı ve uygulamaya sokuldu. Şimdilerde ise bu kusursuz sanılan planda son aşama da adım adım işlemeye başladı. Ben bu yazıyı yazarken Tahkim Kurulu kendi kendine şike yapanların cezalarını henüz bozmuş değil. Bunun için de birileri bu PR değirmenine su taşıyacak elbet.

Arabası yolda kalsa dahi Sarı-kırmızı renkleri var diye bir akaryakıt firmasından benzin almayan Çandar, bu ikinci fazın en ateşli savunucusu olmaya en uygun kişi olmayacaktı da kim olacaktı?

Nihayet öyle de oldu. Ergenekon, Balyoz davalarında Allah ne verdiyse karşı cepheye saldıran Çandar, söz konusu Şike davası olunca sağlam bir tornistan ile onların yanına geçiverdi. İtiraf etmeliyim ki tornistan ettiğinde onunla birlikte ‘U’ çeken ‘Sözde Türk Aydını’nın sayısının fazlalığı Çandar Sendromunu’nun vardığı boyutları göstermesi açısından oldukça manidar.

Peki bu iki benzer meselede iki zıt duruş sergileyen bir aydının okuruna olan sorumluluğu kadar vicdanına karşı da sorumluluğu yok mudur?

Yoksa “Geleneksel de olsa modern de olsa bu tıp dediğin şeyin de bir hududu vardır. O’nun bile çaresiz olduğu zamanlar olabilir’ mi diyorsunuz?

Gericilik ve Mehmet Y. Yılmaz

Mehmet Y. Yılmaz’ın 30 Kasım 2007 tarihli ‘Guernica’ya neden izin verilmemişti?’ ara başlıklı yazısına baktığımızda Inter takımının F.B. karşısına çıktığı formasını Haçlı ordularının giysilerine tıpatıp benzemesini eleştirmiş ve aynen şunları yazmıştı:

“Aziz George Haçı’nı kendisine sembol olarak alan birçok ülke ve kent varken, neden bunu forma yapan bir tek İnter? Bu formanın bugünün anlayışında ırkçılık ve dini ayrımcılıktan başka bir anlamı yoktur.” Nasıl oluyor da bir formadan,  amblemden ırkçılık ve faşizm manalarını çıkaran Yılmaz, milyonların tanık olduğu gerçek bir ırkçılık örneğinde kalem oynatma gereği hissetmiyor. Adalet ve hak dağıtmak Mehmet Y.Yılmaz’a kalınca ve söz konusu Trabzonspor’un yani Türkiye’nin zencisi olan takımın siyahi oyuncusu olunca Irkçılıktan sabıkalı E.B. melek, Zokora ise suçlu oluyor tabii.

O zamanlar hümanizmin ve demokratlığın zirvelerine taht kuran Sayın Yılmaz’a sormak lazım;  Beş sene önce ırkçılık ve dini ayrımcılık diye eleştirdiğin olaylardan daha da ağırı kendi ülkende ve milyonların gözü önünde yaşanırken aynı tavrı alamamanın nedeni nedir? Yoksa AK Parti ile birlikte sende mi gerici oldun?

Papağandan ne olur demeyin!

Şike davasında zanlı olarak yargılanması beklenirken hakimin karşısına tanık olarak çıkan TFF Başkanı Yıldırım Demirören mahkemede adresini soran hakime ‘Evimin adresini bilmiyorum. Annemin adresini versem olur mu?’ demiş. Ben bu tirajikomik olayın şokunu atlatmaya çalışırken geçtiğimiz hafta Japonya’da evini kaybeden bir papağan kendisini bulan polise adresini tarif ederek günler sonrada olsa sahibinin evine geri dönmeyi başardığı haberini okuduk.  Şimdi bu iki olayın birbiri ile ne alakası var diye soracaksınız, biliyorum.

Yok, alakası yok! Ben de biliyorum da meramım şu: Madem sporda ahlâk ve adalet duygusunu ayaklar altına alarak Türk halkının zekâsı ile dalga geçecektiniz bari bunu bu sevimli papağanla yapsaydınız diyorum...