Ortadoğu’da Rus etkisi

Başkan Barack Obama Ortadoğu’da iki kilit sorun ile, Suriye krizi ve İran nükleer meselesi ile ilgilenirken, umutsuzca ve acilen Rusya’nın yardımına ihtiyaç duyuyor. Fakat Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, Amerika’ya sorunları kendi şartlarıyla çözmesi için yardım edeceğe benzemiyor. Bunun yerine, Batılı güçlerin her iki durumda da galip gelemeyişinin yarattığı etkiyi kullanarak, Washington’un tercihlerine daha az uygun sonuçlar şekillendirmesi ve kendi ilgisiz meseleleri konusunda daha fazla taviz verilmesi için baskı yapması muhtemel; örneğin Avrupa’da planlanan ve Rusya’nın nükleer caydırıcılığını köreltebilecek NATO füze kalkanı sistemi gibi.

Obama ve Putin, 18-19 Haziran’da Meksika’da yapılacak G-20 toplantısı sırasında nihayet yüz yüze gelecekler. Bu tarihlerde, İran ve P5+1 de Moskova’da yeni bir nükleer müzakere turu için toplanacak. Diplomatik sürecin devamını mümkün kılacak somut anlaşmalar ortaya çıkması ve çatışmadan kaçınılması için, Moskova’daki toplantılar üzerinde hatırı sayılır bir baskı olacak. Fakat geçen hafta Bağdat’daki müzakerelerde İran ve muhatapları arasında oluşan uçurum göz önüne alınırsa, bu abartılı bir istek. İranlılar, zenginleştirmenin % 20 seviyesinde durdurulması ve bu seviyede zenginleştirilmiş uranyum stoklarının ülkeden gönderilmesi dahil olmak üzere, dünya güçlerinin teklif ettikleri güven tesis etme adımlarını kabul ettikleri halde, P5+1’in İran’ın petrol ve bankacılık sektörlerine yönelik yaptırımların gevşetilmesi konusunda hiçbir teklifte bulunmaması karşısında dehşete düşmüşlerdi. Bu adımlar Batılı güçlerin sadece küçük tavizler vermesini sağlayacaktı. Bu, Avrupa’nın benzeri görülmemiş petrol ambargosuna ve İran bankalarına karşı tedbirlerine son vermesi için tek yolun, BM Güvenlik Konseyi’nin tüm uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin durdurulması talebini dikkate almak olduğunu açıkça ortaya koydu.

Eğer yeni yaptırımlar planlandığı gibi 1 Temmuz’da yürürlüğe girerse, İran’ın müzakere masasında kalma isteği büyük ölçüde azalacak. Yine de İsrail daha sert bir tutum talep ederken ve yönetimi zaman kaybetmekle suçlarken, Obama İran’a taviz verecek gibi görünmüyor çünkü seçim baskısıyla karşı karşıya. Batılı liderler, İran’dan gelen tehdidi İsrail gibi telaşla değerlendirmiyorlar ve çırpınan dünya ekonomisi üstünde korkunç bir etki yaratacak bir çatışmadan kaçınmak istiyorlar. Eğer Obama bir yandan çatışmadan kaçınırken, bir yandan da İran’a karşı sert bir tavır takınacaksa, yaratıcı tavizler üretme konusunda Putin’in yardımına ihtiyacı olacak.

***

İran’ın müzakere masasında olmasının tek sebebi yaptırımlar değil; muhtemel müttefikleri Rusya ve Çin, İran’dan nükleer programının barışçı niyetleri olduğunu göstermesi için masaya oturmasını istediler. Üzerinde anlaşılan ve güven tesis edecek karşılıklı adımlardan oluşan müzakere çerçevesi, Ruslar tarafından tasarlanmıştı. İran’ın taviz vermesi umudu, Batı hükümetlerinin takındığı sert tavırdan çok İran’ın dostlarının ve ticari ortaklarının tutumlarına bağlı.

Fakat tıpkı Suriye konusundaki duruşu gibi, Rusya’nın İran’a müdahalelerini de, kendi çıkarları ve Putin’in bu konudaki kanaati yönlendirecek. Putin özellikle Ortadoğu’da Rus etkisini tekrar hissettirmek istiyor ve bu da Washington’un, örneğin Suriye’deki krizi çözme becerisine gem vurmak anlamına geliyor. Rusya son zamanlarda Esad rejimi konusunda eleştirel bir tavır takındıysa da, Suriye’deki şiddet meselesinde silahlı muhalifleri ve silah tedarikçilerini eşit derecede suçlamaya özen gösterdi. Görünüşe göre ne rejimi değiştirmek için, ne de BM aracılığıyla askeri müdahaleye yasal onay vermek için ağırlığını kullanmayacak. Ve Putin’in yerel isyanları bastırma konusundaki geçmiş performansına bakılırsa, kimse Esad’ı bıraktığı için onu utandıracak gibi görünmüyor.

Rusya’nın Suriye ve İran konusunda işbirliği yapması, öncelikle bu krizlerin çözümlerinin ona getireceği çıkarların peşine, duygulardan arınmış olarak düşmesine bağlı. Ve Washington açısından Moskova için olduğundan daha acil sorunların çözümünde işbirliği, Putin’in füze kalkanı gibi Rusya meselelerinde karşılık talep etmesine yol açabilir. Kısacası Rusya’nın işbirliği ne ucuza gelecek, ne de ABD’nin tercih edeceği biçimde olacak.

* Bu yazı STAR Gazetesi için kaleme alınmıştır.