Si vis pacem para bellum!

Eğer barışı istersen savaşa hazırlan!

Böyle demiş eski Romalılar.

Mekânı Cennet olası Ziyâ Paşamız ise alıp “feilâtün...feilün” vezninde ve nefis bir tarzda Türkçeye şöyle çevirmiş:

“Hazır ol cenge eğer ister isen sûlh ü salâh!”

Ne kadar hoş ve zarif bir girizgâh oldu!

Her ülkenin savunma ihtiyâcı farklıdır.

Meselâ Belçika gibi uzak yakın hiçbir potansiyel düşmanı bulunmayan, ama NATO üyesi bir devlet bilfarz yarın ordusunu ilgâ edecek olsa güvenliği bundan kesinlikle zarar görmez.

Ama yine meselâ Türkiye silahlı kuvvetlerinde cüz’î bir indirime dahî gitmeye niyetlense bunu, ince eleyip sık dokuyarak enine boyuna hesablamak zorundadır.

Çünki Türk Ordusu bu ülkenin her ferdi için bir “ölüm-kalım” meselesidir!

Öte yandan “kalabalık” ordu otomatikman “kudretli” ordu anlamına gelmediği için TSK’nın gücünü sâdece mevcûdunu nazar-ı îtibâra alarak değerlendirmek de yanlışdır.

Başka bir deyişle bugün TSK’nın Genelkurmay resmî rakamlarına göre 720.000 mevcudla yeryüzünün beşinci sırasında bulunması, onun aynı zamanda güç bakımından da dünyâda beşinci olması anlamına gelmiyor.

İnsan sayısından çok daha önemli olan unsurlar, insana bağlı olarak eğitim ve motivasyon, yâni “haklı” tarafda olma bilinci ile insana doğrudan bağlı olmayan ateş gücü ki bu bakımlardan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ne dereceye kadar etkin olduğunu kestirmek o kadar da kolay değil.

Motivasyon bağlamında, başımızı belâya sokmamak için, generallerin çayına zehir katan astları filan hiç göz önüne almaksızın tereddüdsüz en yüksek notu verdiğimiz TSK’nın acabâ eğitim düzeyi ve ateş gücü ne âlemde?

Eğer eğitim düzeyi yüksek ise o zaman meselâ evvelki akşam Bursa’daki bir kışlada bir bölük askerin kovboy filmlerindeki meyhâne kavgalarını andırır biçimde birbirine girişmesini ve bölük komutanlığının, yaralıları hastahânelere kaldırmak için İlk Yardım’dan telefonla cankurtaran getirtmesini nasıl îzâh edeceğiz?

Ateş gücümüz hakkında kesin bilgilere sâhib bulunmasam bile örneğin Doğu komşumuz İran’ın 2.500 km. menzilli “Şihâb” füzelerine sâhib olduğunu ve uzak olmayan bir gelecekde nükleer silah üretimine de başlayacağını, ayrıca Kuzey komşumuz Rusya ile güney komşumuz İsrâil’in bu kapasiteye yıllardan beri sâhib olduğunu biliyorum.

Buna mukaabil bizim neyimiz var?

Bizim tam 364 tâne kapı gibi general ve amiralimiz var!

Bir tânecik daha ekleseler yılın her gününe bir amiral yâhut general düşecek!

Aslında fenâ bir şey değil. Senede birer gün görev yapar yorulmazlar. Geri kalan günlerini ise cunta filan kurarak değerlendirirler.

Sâdece Ankara’da oturan general/amiral sayısı 170!

Bir donanma tasavvur ediniz ki 60 küsur amirali, en yakın sâhile uzaklığı 350 km. olan bir şehirde “görevli” !!!

Benim dedem ilk denizaltı zâbitlerindendi, beş lisan bilirdi. Kolağası olarak emekliye ayrıldı, yâni önyüzbaşı!

Öbür dedemse yine seçkin bir subay ve Selânik’in son jandarma kumandanıydı. Kafkas Cebhesi’nde şehîd olduğunda rütbesi kaymakam, yâni yarbaydı. Bâde-l-mevt (posthum/ölümünden sonra) mükâfâten miralaylığa yükseltilmiş.

Hazır açılmışken, Amerikan Silahlı Kuvvetleri’ndeki general ve amiral sayısı yanılmıyorsam 200 dolayında!

Ne demişdi Ziyâ Paşa?