Siyonistler, Filistin tutkusu ve Abdülhamid Han!

Siyon, Kudüs yakınlarındaki Siyon dağıyla orada bulunan kalenin adıdır, olaya çok basit bir biçimde yaklaşırsanız.  Ne var ki, yaşamda hiçbir şey bu kadar basit değildir elbet. Siyon, Tevrat’ta adı geçen kutsal topraklar, vaat edilmiş diyar, Eretz Yisra’el’dir İbranice adıyla da. Kimi bunu “Tanrı’nın Evi” olarak da çevirir.  

Alfred Dreyfus adında Yahudi asıllı bir yüzbaşının Alman casusu olduğu gerekçesiyle, Askeri Akademinin ön bahçesinde önce rütbeleri sökülmüş sonra da Şeytan Adası diye bilinen Fransız Guyanası’ndaki korkunç hapishaneye yollanmıştı. Düzmece kanıtlar ve yalancı tanıklarla mahkum edilen Dreyfus, Fransa’da yaygın olan Yahudi düşmanlığı ve ırkçılığın kurbanı olmuş, halk adamın arkasından “Yahudi’lere Ölüm!” diye bağırmıştı. Ama 21 Temmuz 1904’te suçsuzluğu anlaşılıp hem rütbesine hem de madalyalarına yeniden kavuşunca, halk Çok yaşa Dreyfus!” diye bağırmıştı bu kez.

Bu iki olaydan en çok etkilenenlerin başında Theodor Herzl geliyordu. Gazeteciydi; baştan sona izlemişti Dreyfus davasını ve ünlü yazar Emile Zola’nın, L’Aurore gazetesinde yayınlanan, “Suçluyorum” başlıklı mektubunun etkisiyle, halkın nasıl Dreyfus düşmanlığından uzaklaşıp Dreyfus yanlısı kesildiğinin de tanığıydı. Herzl, Fransızların sokaklarda Öldürelim Yahudileri” çığlıklarından etkilenerek, “Judenstaat” yani “Yahudi Devleti” adlı bir kitap yazdı. Kitapta, batıyı sarıp sarmalayan Yahudi düşmanlığının üstesinden gelmenin tek yolu olarak, Yahudilerin kendi devletlerini kurmaları gereğini anlatıyordu. Ortaçağ’da Yahudiler üniversitelere giremiyor, tarımla uğraşamıyor, asker sivil devlet memuru olamıyordu. Dolayısıyla ticaret, bankacılık ve bankerlikle uğraşıyorlardı genellikle. Eh tek yaptıkları iş bu olunca da ticaret ve para işlerinde uzman kesilmişlerdi.

Fransız devrimi sonrası Aydınlanma Çağının Avrupa’ya düşmesinden en çok Yahudiler yararlandı. Hatta Napolyon, Mısır seferi sırasında Yahudilere Akka dışında bir devlet kurma izni vereceğini bile açıkladıysa da, ömrü yetmediğinden bu gerçekleşmedi. Yahudiler zenginleşip devlete de el atmaya başlayınca karşılarına Katolik Kilisesi dikildi o saat. Bu arada Yahudilerin mağdur edildiği düşüncesi kök salmaya başladı aydınlar arasında. Örneğin Osmanlı gazeteci Ebuzziya Tevfik bile daha 1888’de, “Millet-i İsrailiyya” diye bir kitap yazdı.

Thedore Herzl, Siyonizm tasarısıyla, Osmanlı Yahudileri arasında da büyük destek buldu. Herzl ve onu destekleyen Yahudiler, Siyonizmi bir inanç birliği değil bir ırkın siyasallaşması olarak ortaya koyuyorlardı. Ve 1897’de Basel’de toplanan Birinci Siyonist Kongresi, Dünya Siyonist Örgütünün kurulmasına karar verdi; Yahudi Devleti için gözlerini Filistin’e dikmişlerdi.

Basel Kongresi’ni yakından izleyen Abdülhamid Han, iki iradeyle Siyonistlerin Filistin’e girmelerini yasakladı. Herzl 1902 yılına kadar birçok girişimde bulundu Sultan’la görüşmek için. Bunlardan birinde, Abdülhamid Han’ın yakın adamlarından ve hafiyelerinden Kont Newlinski aracılığıyla 5 milyon altın önerdi padişaha. Abdülhamid Han hiç düşünmeden bu teklifi geri çevirdi. Daha sonra 1900 yılında, miktar 10 milyon altına çıkarıldıysa da gene kabul görmedi. Ancak, Şubat 1902’de Herzl, padişahın huzuruna çıkabildi. Abdülhamid Han, “içinde Filistin’in olmadığı bir yerde, Musevilerin birlikte yaşayabileceğini, ancak özerk bir devlet kurmalarına izin vermeyeceğini”belirtti. Bu, Herzl’in isteği değildi tabi. İngiltere, bu arada, Uganda’yı önerdi Siyonistlere. Herzl bu teklifi kabul ettiyse de ilerde yerine geçecek, Dr. Weizmann reddetti. Ama Siyonistler yılmadı, Abdülhamid Han’dan sonra, 1904’de Herzl ölünce başa geçen Weizmann, İttihatçıları çok sıkıştırdı ama bu sefer de dünya savaşı yüzünden başarıya ulaşamadı. Abdülhamid Han’sa ölümünden hemen önce yakınlarına, Filistin ya da bölgede bir Siyonist devletin kurulmaması için ellerinden geleni yapmalarını öğütlemiş, bu devletin İslam’ın böğrüne saplanmış bir hançere dönüşebileceğini söylemişti. Haklı çıktı mı sizce acaba?