Son Rohingalar yanarken

Arakan... Bangladeş ve Hindistan’ın hemen ayakucunda, Bengal Körfezi’ne bakan kıyılar. Biz, Arakan diyoruz. Burma, Birmanya veya son askeri darbeden sonra Myanmar ismiyle anılan ülkede kan gövdeyi götürüyor. 700’lerden bu yana Müslüman olan halk, ilkin İngiliz sömürgesi olduğu süreçte, 1938’den itibarense diktatörlerce sistematik bir şekilde imha ediliyor.

 

1987’de Macide Göç’ten işitmiştim ilk; Arakan diye bir yer varmış. Hukuk Fakültesi kütüphanesinden çıkarttığı eski bir atlastan yerini göstermeye çalışıyordu bizlere. Dünya o zaman daha büyüktü ama “biz” diye bir şey vardı, bence hala var...

GoogleMap’te yoktu mesela o günlerde, sanırım bu yüzden “bu harita doğruyu göstermez İngiliz baskısı çünkü” demişti Macide Abla. “Bizimkiler askeri baskılar sonucu şu deniz tarafına ve kuzeyde Hindistan’a doğru yığılmışlar...” Bizimkiler... Arakan’daki Müslüman kadınların yaşadığı baskı, tehcir ve tecavüzü kınadığımızı duyuran bir bildiri yazacaktık...

***

 

Arakanlı Müslümanların 1982’den itibaren tabi tutulduğu Vatandaşlık Kanunu çerçevesinde kendi ülkelerinde “göçmen” statüsüne düşürüldüğünü anlatıyordu Macide Göç. Aramızda 20 yaşında olan yoktu. Ama Arakan vardı, Eritre, Mora, Kabil, Kırım, Hindukuş dağları, Kırcali, Sareyova, Tahran, Şam, Kudüs... Sadece doğruyu göstermeyen haritalarda aramazdık buraları. Buralar, hiçbir zaman taa oralar değildi, hep buradaydı, kalbimizdeydi çünkü... Resmi haritaların dışında, başka bir harita daha vardı kalbimizden geçen.

Günde beş vakit, her neredelerse yardımını esirgeme Allahım diye dua ederken gözlerimizi yaşartan çok kalabalık bir ailenin ferdiydik, Ümmet vardı çünkü... Ümm’den gelen yani anneden. Annemize inanır gibi inanırdık Kuran’a ve Müslümanlar ancak kardeştir ayetine... Uykuya yatmadan evvel hiç tanımadığımız mücahitlere dua ederdik. Bazen ve çoğu kez şehit olurlardı, gıyaben cenaze namazlarını kılardık, hiçbirini tanımasak bile. Cenazeler, gözyaşları, katliamlar, sınır dışılar, sürgünler, yersizler yurtsuzlar, kardeşlerimiz kısaca... Bizim kalbimize bambaşka sınırsız bir harita çizip, bize yeni ev ödevleri verirdi. Sadece duygusal bir hareketlilik değildi bu, lirik tarihçi bir hamaset de değil. Evrensel tevhidi bilinç, anti-emperyal duruş, İslamcılığın alameti farikalarındandı.

Ülkeler işgal edilirken, insanlar yerlerinden yurtlarından sürülürken, vicdan azabı içinde büyürdük bizler. Çocuktuk. Mahzun ama inançlı. İyice büyüdük sonra. Evladı ıyal girdi kalpteki haritaya, ecel tuttu bazılarımızı Macide Göç gibi, Süreyya Yüksel, Bahattin Yıldız gibi. Yorulanlarımız da oldu arada, sonra sesi kısılanlarımız... Zaman, hepimizi az biraz dağladı yüreklerimizden, yaralandı bilinç ve suda erir kağıttansa şayet kayıklar. Suyun da suçu var, kağıdın da...

Ama işte yine Ramazan ama işte yine soykırım, yine sürgün... Arakan’da son bir aydır 1500’den çok Müslüman feci şekilde katlediliyor. Toplu olarak yakılıyorlar, palalarla bıçaklarla lime lime doğranıyorlar. Bangladeş’in sınırları kapatmasından sonra açık denizde rotasız, aç, susuz, perişan halde kalmış dünyanın son Rohingaları, ölümü arıyorlar... Mülteci kamplarından seslenen 75 yaşındaki ihtiyar Kala’nın feryadı: “ Bizi bütün acılarımızdan kurtaracak ölümü bekliyoruz”...

 

İHH, Arakan’ı asla unutmayan bir bilinci diri tutuyor. Arakan ile ilgili raporu muhakkak okuyunuz: http://www.ihh.org.tr/uploads/2012/arakanraporu.pdf Kendi ülkelerinde vatandaş bile kabul edilmeyen Rohingaların her türlü insani hakları gaspedilmiş durumda. İsimleri, evlilikleri, çocuk doğurmaları, hastaneye gitmeleri, okula kayıtları, camileri, namaz ve oruçları, hepsi yasak. 200 bini Pakistan’da, 500 bini Suudi Arabistan’da, 300 bini Bangladeş’te mülteci. Uluslararası Af Örgütü bile yaşananların soykırım olduğunu deklare ediyor.

 

Geçtiğimiz Ramazan’da Başbakanımız’la birlikte Somali’deydik. Tüm dünyanın dikkatini Somali’ye çekmişti bu mühim tempo. Bu Ramazan, Arakan olmalı.