Suriye BM gözetiminde Bosnalaşırken

Annan Planı Esad için belki de son şanstı. Nitekim Birleşmiş Milletler planı uygulamaya girince uluslararası toplumun Suriye ilgisi adeta sönmüştü. Türkiye’de bile Suriye’deki ihlaller çok az konuşulur hale gelmişti. Ancak Beşar Esad bu son şansı da iyi kullanamadı.

Esad yaptığı saldırılara ilk önce El Kaide süsü vermeye kalktı. Böylece Batı’yı ve ılımlı Suriyelileri dinci terörle korkutmaya çalıştı. Ama Suriye’deki durum öylesine kötü ki Esad’ın suçu başkasına atarak katliamları gizleyebilmesi çok zor.

Geçtiğimiz Cuma günü Hula’da 49’u çocuk, 34’ü kadın 108 köylünün vahşice katledilmesi örneğinde olduğu gibi Şam Yönetimi’nin Suriye halkını birbirine düşürmekten ve katliam yapmaktan başka bildiği bir çözüm yok. Çünkü Esad Rejimi demokratik olamadığı gibi, isyanları bastırmada yeterli de değil. Esad çaresiz kaldığı için ve başka bir yol da bilmediği için katliam yapıyor. En kötüsü ise çaresizliği arttıkça mezhep savaşlarına oynaması. Şabiha denen eli silahlı ve paraları yaptıkları cinayet ve eylemlerin karşılığı olarak devletçe ödenen çeteler Suriye’nin dört bir yanında mezheplerarası nefret tohumlarını ekiyor. Sünni köylerinden oluşan Hula’da Şabiha çetecileri tarafından katledilen çocuk ve kadınların Sünni cenahta intikam duygularına yol açmayacağını kim söyleyebilir.

Hula Katliamı sonrasında BM Güvenlik Konseyi nihayet harekete geçti ve olayları açıkça kınadı. Kınadı, çünkü katliamın hükümet emri ile gerçekleştirildiğine dair kesin kanıtlar var. Öyle ki şu ana kadar hep Suriye’yi koruyan Rusya bile kınama kararına destek vermek zorunda kaldı. Ancak Rusya bir adım öteye geçilerek uluslararası müdahalede bulunulmasına veya daha sert önlemler alınmasına karşı çıkıyor.

Denebilir ki Suriye’de katliamlar hala sürüyorsa bu durum biraz da Rusya sayesinde oluyor. Rusya, Batı öncülüğünde bir müdahale olur ise Suriye’deki etkinliğini kaybetmekten korkuyor. Bu nedenle ABD şu sıralarda Rusya’ya teminatlar vermekle meşgul. Bulunan ara formül Beşar Esad’ın gitmesi, ancak ona yakın bazı isimlerin yönetimde kalması, ayrıca Rusya’ya da Suriye’deki nüfuzunu koruma garantilerinin verilmesi...

Rusya bu öneriden tatmin olur mu bilinmez. Ancak bildiğimiz bir şey varsa, o da Rusya-ABD ikilisi anlaşıncaya kadar Suriye’de katliamların BM gözetiminde tam gaz devam edecek olmasıdır. Eğer ABD ve Rusya anlaşamaz ise bu durumda Suriye her geçen gün Bosnalaşacaktır, yani BM gözetiminde çok kanlı bir iç savaş yaşanacaktır.

Mısır’da zor seçim

Suriye kadar, belki de çok daha fazla Ortadoğu’yu belirleyecek bir diğer ülke ise Mısır. Mısır’da Mübarek’i deviren halk hareketi sandığı seçmenin önüne koydurmayı başardı. Ancak Mısır’ın ilk serbest başkanlık yarışında ilk turu Mübarek’in son başbakanı emekli general Ahmet Şefik (% 24) ile Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi (% 25) kazandı. Başka bir deyişle bir sonraki Mısır Cumhurbaşkanı ya İhvan’dan olacak, ya da eski rejimin devamı.

Bazıları bu tabloyu “Mısır İslamcılık ile askeri faşizm” arasında seçim yapmak zorunda kalacak diye yorumluyor. Bense o kadar kötümser değilim. Halk oyuyla seçim Mısır ve Arap dünyası için büyük bir devrimdir. Kim seçilirse seçilsin Mısır farklı bir yer olacaktır. Ancak asıl korkulması gereken eski rejimin tüm yapılarının ve kişilerinin güçlü bir şekilde devlet içinde yerlerini muhafaza ediyor olmalarıdır. Mısır bir anlamda Türkiye’nin 1950’de yaşadıklarını 2012’de yaşamaya çalışıyor. Eğer Mısır başarırsa, bu örnek tüm Arap dünyasını etkileyecektir. Ancak yeni seçilen başkanın öncelikle Mısır derin devletini aşması gerekecek, tıpkı Türkiye’de yaşandığı gibi. Umarız onların demokrasi yolu bizimkinden çok daha kısa olur.