Suriye bulutları Lübnanlı Sünni imamın cenazesinin üzerinde

Dün Şeyh Ahmed Abdülvahit’in kuzey Lübnan’daki cenazesinde silahlar patladı. Lübnan ordusu; Abdülvahit’in Pazar günü, bir asker tarafından katledilmesinin araştırılacağı sözünü verdi ve hem ordu hem de hükümet defalarca sakin olunması için çağrı yaptılar. Fakat endişe verici olan, Sünni Müslüman Şeyh’in mezarında tek bir Lübnan bayrağı bile dalgalandırılmamasıydı. Sünniler’in ağırlıklı olduğu Suriye karşıtı 14 Mart hareketinin pek çok bayrağı vardı. Ve artık Başkan Beşar el-Esad’a muhalefetle özdeşleşen bir sembol olarak, eski Suriye ulusunun yeşil, beyaz ve siyah bayrağı da çokça görülüyordu. Fakat Lübnan bir şekilde arada kaybolmuştu.

Beyrut’ta, Beşar’ı destekleyen Sünni Müslümanlar ile onun ölmesini isteyenler arasındaki silahlı çatışmalardan sadece saatler sonra, kızgın kortej tüfeklerini ateşleyerek Bireh’in küçük köyündeki mezarlığa götürülen şeyhleri Abdülvahit’in tabutunun kapağındaki yeşil ve sarı bezin üzerine iliştirilmiş kırmızı siyah türbanını takip etti. Hiç kimse; hatta geçmişte ülkedeki tek güvenilir, mezhep bağımsız kurum olan Lübnan ordusu bile, bir askerin, koruması ile birlikte Lübnan’ın kuzey ucundaki Halba’ya yolculuk etmekte olan şeyhi neden vurmak istemiş olabileceği sorusuna cevap veremiyor. Askeri kaynaklar, çatışmada bir askerin de yaralandığını bildirdi. Önce şeyhin koruması mı ateş etmişti?

***

Dün Beyrut’ta açıkça sorulan korkunç sorulardan biri ise, Trablus’un kuzeyinde şeyhin arabasını bir barikatta durduran veya durdurmaya çalışan askerlerin dini eğilimlerinin ne olduğu. Evet, bunu araştırmak için bir komite kurulacak. Ve evet, polis soruşturması da yapılacak. Bir askeri soruşturma da cabası.

Fakat kimse kaçınılmaz soruların önüne geçemedi. Suriye’nin savaşı sonunda sınırdan Lübnan’a mı kayıyordu? Şam’da zorluklara karşı mücadele eden Beşar, Suriyeliler’in Lübnan’ı terkettiği 2005 yılından beri ülkede için için yanan külleri tekrar alevlendirmek mi istiyor? Bu, tüm Lübnan gazetelerine manşet olsun diye büyük harflerle, İÇ SAVAŞA DÖNÜŞ müydü?

Muhtemelen hayır. Eğer geçen hafta Trablus’ta Sünniler ile Şii Alevi mezhebinin Suriye yanlısı üyeleri arasındaki çatışmalarda sekiz sivil öldürüldüyse, geçtiğimiz on iki ay içinde Lübnan’ın en güzel şehirlerinden birinin ihmal edilmiş, yoksul caddelerindeki silahlı çatışmalarda çok daha fazlası öldü.

Dört yıl önce, Suriye taraftarı Hizbullah ile 15 Mart’a bağlı silahlı Sünniler arasındaki çatışmalarda en az 80 kişi öldürülmüştü. İki yıl önce, Hizbullah’ın üç İsrail askerini ele geçirmesini takip eden İsrail saldırılarında 1300 Lübnanlı öldürülmüştü. 1996 ve 1993’teki İsrail işgalleri de var. 15 yıl süren iç savaş 1990’da bitmiş olsa da, bundan çok daha önce, 1958 yılında hükümet ile Dürzi milisler arasında bir iç savaş vardı. Lübnan sürekli, yaşanan son en büyük krizden beri yaşanan en büyük krizi yaşıyor.

Ama Beyrut’taki çatışma küçümsenmemeli. Silahlı haydutların başkent sokaklarına geri dönmüş olması, Lübnanlılar arasında derin bir korku ile bıkkınlık karışımı bir duygu yaratıyor. Savaşın odağında; bir zamanlar Filistin yanlısı olan, daha sonra özellikle rüşvet almakla ün salan Murabitun milislerini destekleyen, şu an ise Suriye yanlısı olan Şeyh Şakir Berjavi’nin ailesi ile karşısında Başbakan Saad Hariri’nin adamları vardı. Fakat olaylar, Tarık el-Cedide’den Verdun’un alışveriş bölgelerine yayıldı ve sonra da, Beyrut’un eski sivil savaş geçiş noktası olan müzeye doğru ilerledi.

Sorun şu anda Suriye’nin Lübnan’a, geçmişte on binlerce askerle ülkeyi işgal ettiği günlerdeki eminlikte hükmetmesi. Seçimlerde Suriye’yi destekleyen; Hizbullah, Suriye yanlısı Hıristiyan partiler ve Şii Müslümanlar’dan büyük destek alan hükümet ile Suriye karşıtı Sünniler, Dürziler ve Falanjist Hıristiyanlar arasındaki ayrımın şu anda iyileştirilemez olduğunu anlamak için, Lübnan hakkındaki haberlerde “Suriye yanlısı” ve “Suriye karşıtı” tabirlerinin kaç kez kullanıldığını saymak yeterli.

Fakat Lübnan, her yeni iç savaşa karşı çıktı. 1975-90 yılları arasındaki savaş sırasında Lübnan dışında eğitim görmüş genç erkek ve kadınlar yeni bir çatışma istemiyorlar ve yaklaşık 100 yıl önce Fransızlar tarafından başlatılan,  ülkenin politik hayatını zehirleyen mezhep siyasetini hor görüyorlar. Ve kimse, iç savaşı kimin kazandığını unutamaz: Askerlerini ülkenin dört bir yanına yerleştirilmiş  o komşu güç, ülke içinde asla  görüş ayrılığı yaşamayacak, kaya kadar sert, güvenli diktatörlük,  Suriye adında bir devlet.