Suriye’de maskeli balo

Suriye’de bir yandan kan dökülmeye devam ederken diğer yanda yeni hükümet kuruluyor ve Fransa bu durumu ‘Maskeli Balo’ olarak tanımlayarak çok uygun bir benzetme yapmış. 27 Mayıs’ta yapılan referandumda yüzde 89.4 olumlu oyla kabul edilen yeni anayasa, ilk kez çok partili bir parlamento seçimi öngörmüş ve 7 Mayıs’ta da seçimler yapılmıştı. Yüksek Seçim Komitesi, seçimlere katılım oranı yüzde 51.26 olmasına rağmen geniş bir katılım olduğunu açıklamış ve 250 kişilik meclise 30 da kadının girdiğini bildirmişti.

Seçimlerin galibi olarak ilan edilen tamamı Baas partili adaylardan oluşan Ulusal Birlik Bloku 183, bağımsızlar 49 sandalye kazanmış, seçimlere katılan tek muhalif grup Barışçıl Değişim Güçleri ise 5 milletvekilini meclise sokabilmişti. Geri kalan sandalyeler de bölgesel örgütler tarafından paylaşılmıştı. Bu gelişmeler, Suriye değil de başka bir yerde olmuş gibi anlatılsaydı, muhtemelen demokratikleşme açısından olumlu bir gelişme olarak görülürdü.

Demokratikleşmeyi seçim yapabilme kapasitesinde arayan bakış açısının, hele ki meclisteki kadın sayısını bir ‘iyileşme işareti’ olarak algılanmasının ne kadar yanıltıcı olduğu, muhtemelen Suriye örneğiyle iyice açığa çıkmıştır.

Esad’a göre sorun ‘Batı’da

Suriye’deki manzara Esad açısından ve ‘demokratikleşme’ işareti olarak kabul edilen göstergeler bakımından gayet makul bulunmuş olabilir. Esad’a göre Suriye uluslararası ‘tavsiyeler’ yolunda davranmış, anayasayı değiştirmiş, seçimler yapmış ve yeni meclisten de yeni hükümet kurma yoluna gitmiş bir ülke. Kısacası ‘ne istendiyse yaptık, daha ne istiyorsunuz; halk Baasçıları seçtiyse ben ne yapayım’ türünden bir tutum içinde. Kısacası, çoğunluğu Baasçılar kazanınca tablonun beğenilmemesi diye bir durum olamayacağına, Suriyelilerin de seçim sonuçlarına rıza gösterip ayaklanmaya son vermeleri gereğine dikkat çekiyor. Kimbilir belki Filistin’de Hamas seçimleri kazanınca Batılıların bunu tanımamasına da gönderme yapıyordur.

Bu anlayışın devamı olarak Esad, Baas’ın şahinleri arasından birini, Riyad Hicab’ı hükümeti kurmakla görevlendirdi; kağıt üzerinde her şey kuralına uygun. Hükümete karşı çıkanlar terörist olarak tanımlanıp, katliamları da bunların yaptığı ileri sürülünce Suriye’yi benzer tezleri savunan başka devletlerden ayrı tutmayı gerektirecek bir durum yokmuş gibi görülüyor. Ancak durum böyle olmadığına göre, Suriye’de başka değişkenlerin işlediğini düşünmek gerekir.

Batı’ya göre sorun Rusya’da

Sorun, ne Suriye’deki seçimlerin adaletli olup olmadığında ne de katliamların sürmesinde. Sorun, Esad yönetimi ve Baasçıların İran ile kurdukları ittifakta. Bu ittifakın hamisi durumundaki Rusya, Ortadoğu yeniden şekillenirken kendisini oyun dışında bırakmak isteyen ülkelere karşı çıkıyor ve kendisinin içinde olmadığı hiçbir yapının kurulmasına izin vermeyeceğini söylüyor.

Annan Planı olarak bilinen girişimin başarısızlığının nedenini de Rusya’nın rızasına dayanmamasında aramak mümkün. Bugün, yeni bir ‘Annan Planı’ gündemde. Kıbrıs’ta bitimsiz planlar yapmaya alışık olan Annan, bu kez anlaşıldığı kadarıyla Rusya’lı çözüme yönelmiş durumda. Esad’ın Rusya’ya tahliyesi ve muhalefet gruplarının hem Rusya hem de ABD ile iyi geçinebilecek bir siyaset etrafında yeniden örgütlenmeleri bu yeni yol haritasının özünü oluşturuyor.

Dolayısıyla Esad hala yerindeyse, bunun nedeni yeni yönetim kadroları, rejim türü ve yeni ittifaklar konusunda Rusya ile ‘Batı dünyası’ arasında hala bir uzlaşı olmaması. Yoksa artık Rusya dahil kimsenin Esad’ın üzerinden siyaset yürüttüğü yok.