Tahammül ve edep

Bin kere yazdım...

Bin kere daha yazacağım...

Farklı olabilirsiniz, farklı düşünebilirsiniz, farklı siyasal görüşteki insanlardan nefret edebilirsiniz. Hatta bu nefreti politik dile de dönüştürebilirsiniz... En fazla “patolojik vaka” der geçeriz.

Fakat, ideolojik histerilerinizi “vatanseverlik” diye pazarlamayın bize... Tabir-i amiyane ile, “yemiyoruz...”

Herkes sizin gibi düşünmek zorunda değil... Herkesin bir görüşü, her görüşün kendi içinde bir saygınlığı ve değeri vardır.

Her şeyin en doğrusunu, en güzelini siz bilecek değilsiniz.

Başkaları da en az sizin kadar bilgili, donanımlı, “vukuf sahibi” olabilir ve haddizatında böyle olması da gerekmektedir.

Tepkinizi yumurta atarak, sert sloganlar çığırarak dile getiriyorsunuz. Fikrini beğenmediğiniz yazarlara “elektronik posta” atıp olmadık hakaretler yağdırıyorsunuz... Aferin çok iyi ediyorsunuz da, niçin isminizi, açık adresinizi, telefon numaranızı yazmaktan çekiniyorsunuz?

Korktuğunuz bir şey mi var?

Bir kulağınızdan girip diğer kulağınızdan çıksa da, inatla ve ısrarla tekrarlayacağım:

BİR: Sizin gibi düşünenler “vatansever”, sizin gibi düşünmeyenler “vatan haini” değildir. Herkes ülkesini, doğduğu toprakları, kendisini var eden değerleri sever.

İKİ: Bir fikri savunmak doğal haktır... Size “hak” olan bir şey, niçin başkalarında nakısa sayılsın? Ben, CHP’yi, Oda TV’yi, Ergenekon’u, MHP’yi, Kemalizm’i, şu ya da bu düşünceyi savunduğunuz için size küfrediyor muyum?

ÜÇ: Her şey “siyah-beyaz”dan ibaret değildir. Her toplumda farklı renkler, farklı sesler, farklı görüşler olabilir. Olmalıdır da.

Türkiye Cumhuriyeti, anayasasında da belirtildiği üzere, “laik demokratik hukuk devleti”dir ve farklılıklar “hukuk güvencesi”altına alınmıştır.

BEŞ: Recep Peker’in devr-i istibdadında yaşamıyoruz; “katılaştırılmış tektip toplum” düşüncesi, faşizan bir proje olarak tarihte kalmıştır ve biz bugün farklılıklarımızla, karşıtlarımızla bir arada yaşamak zorundayız.

Madem farklılıklara bu kadar düşkünsünüz, bana değil, biraz da “Türkiye Türklerindir” gazetesine şarlayın.

ALTI: (Bu madde Maocu solcular ve Özdemir İnce için) Bazı darbeler iyi, bazı darbeler kötü değildir. Her darbe kötüdür. Demokratik normale müdahale, hangi kutsal gerekçelerden kaynaklanırsa kaynaklansın, berbat bir şeydir ve ülkeyi geriye götürmüştür.

YEDİ: Düz okumalardan ve “hazır kalıp” yargılardan kaçınmak, meselelerin “tekil bakışla” kavranamayacak boyutları bulunduğunu/bulunabileceğini bilmek zorundasınız. Bilin, öyle konuşun.

SEKİZ: “Kapalı iktisat” rejimini eleştirmek, kamu iktisadi teşekküllerinin en azından bir kısmının özelleştirilmesini istemek, siyasi ve kültürel konularda “âdem-i merkeziyetçi” bir yapıyı savunmak, etnik kültürel hakların demokrasinin olmazsa olmaz koşulu saymak “yandaşlık” değildir.

DOKUZ: İhtiyaç varsa “operaya mescit” yapılır... Bu talebi eleştirmek, operayı yüksek sınıfların “eğlence aracı” saymak, “Cami avlularında Verdi’nin kasetleri mi satılacak, ha ha ha...” gibilerden yazılar yazmak liberallik değil, terbiyesizliktir.

ON: Unuttuğumuz, ya da işimize gelmediği için unutmuş göründüğümüz hasletlerimizden biri “tahammül”se, diğeri de “edep”tir...

Hadi tahammül edemiyoruz, hiç değilse tepkimizi edep dairesi içinde, bir Türk’e, bir vatansevere, bir milliyetçiye, bir liberale, bir Maocuya, bir CHP’liye yakışır “nezahette”, kırıp dökmeden, muhatabımızın da en az bizim kadar vukuf sahibi olduğunu, meselelere en az bizim kadar kafa yorduğunu, en az bizim kadar “yaralanabileceğini” düşünerek dile getirelim.