Yargıya ne gerek var?

Özel yetkili mahkemelerle ilgili eleştiriler, “doğal” ve “rutin” olmadıkları üzerinden ikame ediliyor. Doğrudur. Lakin muhakeme dediğimiz şey; ister kişisel isterse kamusal bir dikkat kesiliş olsun, zaten hayatın rutinini sekteye uğratmış “suç”la yüzleşmeyi, hesaplaşmayı, hatta ödeşmeyi ifade eder. Özel veya genel olması fark etmez, mahkeme, “doğal” olmayana bakar.

Özel yetkili mahkemelerin tarihsel süreçte yaslandığı Divan-ı Harp Yargıları, İstiklal Mahkemeleri, Yassıada Duruşmaları, Sıkıyönetim ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri gibi koridora baktığımızda bunun sadece yargı tarihinden ibaret değil, aynı zamanda ülkemizin esas teşkilat macerasına, anayasacılık tarihine de tekabül ettiğini görürüz. Özel yetkili mahkemeler, devlet ile fert veya devlet ile grup karşılaşması bağlamında devlet lehine güçlendirilmiş bir tartı üzerinden işleyerek geldi bugünlere. Bunu devletin kendi varoluş esası ve kendi resmi görüşünü sağlaması olarak da okumak mümkün. Geldiğimiz küresel kavşaktaysa, insan ve insanın biricikliği lehine tüm dünyada sesini yükselten koro, elbette ülkemizdeki devlet/fert karşılaşmalarında da fert lehine yeni havadar salonlar arıyor. Özel yetkili mahkemelerin kalın ve aşılmaz duvarları, gerçek insanların lehine inceltilmek, saydamlaştırılmak hatta buharlaştırılmak isteniyor... Özelden genele geçiş, muhakemelerin denetime açık ve doğal yargıç prensibine intikali anlamına da geliyor...

Lakin özel mahkemeler aynı zamanda ihtisas mahkemeleridir. Yani o salonlarda sadece devletle fert değildir karşılıklı olarak tartılanlar. Nitekim iş mahkemeleri, aile, çocuk, ticaret mahkemeleri de özeldir, ihtisasları vardır. Her toplumun genel hukuk ihtiyaçlarını karşılamasının yanısıra kendi geçmiş kaderiyle ilgili özelleşmiş ihtiyaçları, tecrübelerine dayalı hassasiyetleri de besler “özelleşmiş muhakemeleri”... Mesela Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi de özel bir mahkemedir. 1945 yılında Nazi tecrübesinin özelde Almanya’ya, genelde Avrupa’ya mal olmuş insanlık dışı ağır suç yükünü muhakeme etmek adına kurulmuş özel bir mahkemedir... Her toplum içinden geçtiği yakıcı deneyimlerine has özel/ihtisas muhakemelerini kurabilir. Buradan baktığımızda, neredeyse her on yılına bir askeri darbe veya muhtıra düşen siyasal tarihimizde, darbeleri ve cuntaları muhakeme edecek özel, ihtisas mahkemelerine ihtiyacımız olduğu bir gerçektir. Buna ister refleks, ister tedirginlik, korku diyelim, böylesi bir tünelin içinden geçip geldiğimizi hepimiz biliyoruz...

Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılacağına dair duyumdan sonra tedirginliğimizi açıkça beyan ettik. Ne ki bu tedirginliğin, devleti koruma kaygısıyla değil tam tersine devlet karşısında güçsüzleştirilmiş bireyin feryadı olarak yükseldiği dikkatlerden kaçtı.

***

Değerli ağabeyimiz, insan hakları savunucusu Yılmaz Ensaroğlu; “Sanıkların tahliye olacağını ileri sürerek özel yetkili mahkemeleri savunmak bu mahkemelerin adalet için değil, düşman sindirmek için kullanıldığının itirafı olarak okunabilir” demiş. Haşa, kim kimi sindirmiş? Tam tersine, insanları “birinci tehlike” ilan edip, “topyekun savaş” açmış bu silahlı gücün nazarında “sindirilmesi gereken düşman” zaten bizler değil miydik, ne çabuk unuttuk?

Özel yetkili mahkemelerin işleyişinde yargıçlar, savcılar bazı hatalar yapmış olabilir. (Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu özelinde yazmıştım) Ama bu hataları düzeltmek adına, insanların beynine silah dayamayı kendine hak gören zihniyeti muhakeme dışı bırakmak olmaz!

“Devletin kendini korumaya alması” cihetinden eleştiriliyor özel yetkili mahkemeler. Peki fert kendisini nasıl korumaya alacak? Hem Ergenekon hem KCK davalarında, karşısında silahlı, nizamlı, dokunulmaz bir güç var. Tartışmanın giderek, “yargıya ne gerek var” kulvarına geçtiğini ibretle seyrediyoruz...