Yerli Che Guevera: Özdemir-Koç ikilisi

Nihat Özdemir ve Ali Koç’un yeni yönetimde görev almamalarına çok üzüldüm. Çünkü bu ikisi; 3 Temmuz’dan bu yana süren kritik süreç içerisinde çok çetin ve tarihi bir misyon yüklendiler. Bana göre bu dönemi; sürekli dikey mesafe alan olağanüstü bir başarı piramidi ile tamamladılar. Hakları ödenemez!

Bir yandan hukuki mücadele verirlerken, bir yandan da Fenerbahçelilik duygusuna tavan yaptırdılar. Sarı-lacivertli camia tek yumruk olmuşsa; sorunun dramatik önemi kadar, bu ikilinin birleştirme çabalarının da büyük payı var.

Kulüp yöneticisi gibi değil; “Che Guevera” idolunu çağrıştıracak “Kelle koltukta” misali, militan bir mücadele örneği verdiler. O hale geldiler ki; her ikisi de büyük işadamı olmasına rağmen, ticari markalarına zarar verecek riskleri bile yüklendiler. Bunları gözardı edemeyiz.

***

Mücadeleye cephede devam etmeme kararlarını anlayışla karşılayabilirim. Keşke devam etselerdi. Çünkü yeni yönetimde; Özdemir-Koç ikilisinin etkin aktivitesini sağlayacak nitelikte adam göremiyorum. Potansiyel olarak Şekip Mosturoğlu aday gibi görünse de, toplum önünde itici bir havası var. Fenerbahçe’ye yönelik antipatik yaklaşımları daha da arttırır. Oysa Ali Koç’un karşısındakine huzur ve güven veren “Bebekyüzlü” masum çehresi, sempati kaynağıydı. Konuşması kırık, buruk ama etkileyiciydi. Kulüp, büyük bir silahını kaybetti.

Sarı-lacivertli camia; Özdemir-Koç yokluğundan dolayı uğrayacağı zararı, geçen zaman içinde daha çok ve acı içinde anlayacak.

Efendiliğin suç olduğu ülke...

CNN Türk’teki Nihat Özdemir-Ünal Aysal düellosunda, G.Saray Başkanı’nın pasif kaldığı söylendi. Özdemir’in ateşli salvoları karşısında, neredeyse yıldığı öne sürüldü.

Oysa ben Ünal Aysal’ı o programda çok beğendim. Nihat Bey’in, zorlu mücadele sürecinin getirdiği gerginlik içinde yüksek tonda konuşmasının belli ölçüde mazereti var. Aysal o hoşgörüyle sakin kaldı.

Verdiği soğukkanlı cevaplar, yüksek ses tonuyla takviyeli sert üsluba karşı takındığı sevecen üslup; korkaklığın değil, efendiliğin ve belli bir soyluluğun getirdiği duruştur. Toplum, televizyonlardaki sert tartışmalarda birbirine giren insanların yarattığı yaygaralı diyaloğu, sanki normal bir şeymiş gibi algılamaya başladı. Efendi olanları ve her koşulda sakin kalanları, hemen Kaybedenler Kulübü’ne üye yapıyor... Ünal Aysal’ın hayranlıkla karşılanması gereken tavrının, bir kusur ya da bir yenilgiymiş gibi algılanması ne büyük talihsizlik.

Hem tartışmayı istemeyip, hem tartışmayanı zaafla suçlamak; toplumun psikolojik bir rahatsızlığıdır. Bu millet acilen terapiye gitmeli...

Haydi hayırlısı!

Şike soruşturması nedeniyle; PFDK tarafından yüklüce ceza alan Şekip Mosturoğlu ve İlhan Ekşioğlu’nun yeni yönetime girmesi ne anlam taşıyor?

1- Aziz Yıldırım, silah arkadaşlarını yarı yolda mı bırakmak istemedi?

2- Onlara iade-i itibar mı sağladı?

3- Ya da onları bir daha getirterek; teşkilata, düzene, hukuka, PFDK’ya kafa mı tutuyor?

Görünüş o ki; bu üç ihtimal de işin içinde... Özdemir-Koç ikilisi görevde kalsaydı; bu başkaldırışın daha derin anlamı olurdu. Ancak ne var ki; şike davasında alınacak muhtemel bir ceza, Yıldırım-Mosturoğlu-Ekşioğlu üçlüsünün yönetim kurulu üyeliklerini düşürecek. Umarım yeni bir kaosa zemin hazırlanmamış olur.

Ama her şey rayına oturtuluyor gibi. Düzen yeniden eski halini alacak. Başkanın önümüzdeki ilk celsede tahliyesi bile mümkün. Korku senaryoları, son sahneyi mutlu sonla tamamlayacak gibi...

***

Yeni yönetimin; başlarına bunca iş açan insanlara, gruplara, camialara yönelik intikam hırsı içinde sürek avı politikası sürdürmeye kalkması, hem ilk hem en büyük yanlışı olur. “Ben size gösteririm” tehdidi, bumerang gibi geri dönerek tehdit edene de zarar verir. Şimdi sağduyuya ihtiyaç var.