Yunan sandığa gidiyor İspanya kurtarılıyor, yine de değişen bir şey yok

Demek Yunanistan’ın yönetimdeki koalisyonu pazar günü kıl payı bir zafer kazanmış: Az bir oy farkıyla kazanmışlar ama Yeni Demokrasi Partisi birinci geldiğinden verilen 50 sandalyelik bonus ile mecliste çoğunluğu elde etmişler. Yani işlemesi mümkün olmayan politikaları sürdürecekler. Yaşasın! Business Insider editörü Joe Wiesenthal’ın bildirdiğine göre, Yunanistan’da tasarruf tedbirleri karşıtı Syrizia partisinin aslında kazanmak istemediği, çünkü mevcut hükümetin biraz daha hırpalanmasını arzuladıklarına dair bir inanış var. Diğer taraftan, statüko yanlıları aslında bu sonuçtan korkmalı çünkü mevcut politikalar başarısızlığa uğrar da (ki bu şimdiden belli) Yunanistan gene de Euro’dan çıkarsa (ki oldukça muhtemel) tüm Yunan merkez sağı itibar kaybedecek. Suçu radikallere atmak işlerine gelirdi. Gördüğüm kadarıyla bu düşüncelerimde yalnız değilim. Business Insider’ın haberine göre başarısız politikalarla özdeşleştirildiğinden büyük zarar gören Pasok Partisi eğer Syrizia da davet edilmeze koalisyonda kalmayacağının sinyallerini vermeye başlamış. Bu tabii şu soruyu akla getiriyor: Syrizia neden böyle bir davete icabet etsin?

Çöküş tüm hızıyla sürüyor.

EuroTARP geliyor

Peki, İspanya bir banka kurtarma paketi edindi. Temelde Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Sıkıntıdaki Malvarlıklarını Rahatlatma Programı (TARP) ile aynı şey: İspanyol devletinin bir birimi muhtemelen hisse payı karşılığında bankalara nakit verecek. Böylece mevduat sahipleri ve bankalar arası borç verenlerin İspanyol bankaları büyük kayıplara uğrasalar dahi kendi paralarını için endişelenmemeleri hedefleniyor. Önemli nokta şu ki, o kayıplar bu yeni nakit stokundan karşılanacak ki borçlarda temerrüt olmasın.

Gel gör ki, İspanyol devleti bizzat nakit sıkıntısı içinde ve piyasaya borçlanmak için yüksek faiz ödemek zorunda. Dolayısıyla, bu para daha güçlü Avrupa ekonomilerinden ve tahminen piyasa oranlarının altında bir bedelle geliyor. Sorulması gereken soru şu: Bu hangi problemi çözecek? Belki, o da ancak belki İspanyol bankalarından kapital kaçışına geçici olarak son verebilir. Bankaları malvarlığı satmaya zorlayarak fiyatları düşürür ve ödeme yetileri konusunda daha fazla şüphe uyandırır (temerrütten ziyade Euro’nun dağılmasına yönelik korkuları geçirmeye dahi yardımcı olmayacaktır). Ancak İspanya’nın rekabet gücünü artırmak veya tasarruf tedbirlerinden dolayı yaşanan sıkıntıları gidermek adına hiçbir işe yaramaz.

Yani bütün mevzu zaman kazanmaktan ibaret; tıpkı Avrupa Merkez Bankası’nın geçen sonbahardaki borç verme programı gibi?

Avrupa bu kazandığı zamanla ne yapacak peki? Geçmiş tecrübeler bize bir şey gösterdiyse, o da hiçbir şey yapmayacaklarıdır.

Arka plan: Yunanispanya

Şu an için bir ara

Merkez sağ Yeni Demokrasi Partisi’nin seçimi az farkla kazanmasından üç gün sonra ülkeyi Euro Bölgesi’nde tutma vaadi olan Harvard mezunu ekonomist Antonis Samara Yunanistan Başbakanı olarak yemin etti. Partilerin koalisyon hükümeti kurmakta anlaşamaması üzerine yenilenen mayıs seçimlerine kıyasla Samara’nın partisi oy oranını az miktarda artırmıştı. Yeni Başbakan, sosyalist Pasok Partisi ve Demokratik Sol Parti ile hızla bir koalisyon hükümeti kurmak niyetinde olduklarını açıkladı.

Euro yanlısı bir partinin seçim zaferi Yunanistan’ın para birliğinden çıkması felaketinden endişe duyan uluslararası çevreleri rahatlatırken, ekonomistler ve politikacıların gözleri borçlanma bedellerinin yükselmeyi sürdürdüğü İspanya’ya çevrildi.

Sıkıntıdaki bankalarının sermaye yapısını yeniden düzenlemek isteyen İspanya’nın, 9 Haziran günü Avrupa ekonomi bakanlarından 125 milyar Euro tutarında bir yardım paketini kabul etmesi başta ülkenin sorunlu ekonomisini düzeltecek bir adım olarak memnuniyetle karşılanmıştı. Ancak piyasaların heyecanı çabucak söndü. 11 Haziran günü 10 yıllık İspanyol devlet tahvillerinin faiz oranı (İspanya’nın borcunu ödeme oranı, yatırımcı güveninin ölçütü olarak görülüyor) dokuz puan artarak yüzde 6.5’e fırladı. Associated Press’ten Daniel Woods’a göre bu artışın nedenlerinden biri ‘yatırımcıların borç paketinin koşullarını ve ülkenin bu ekstra borcu çeviremezse daha çok yardım isteyip istemeyeceğini sorgulamaya başlamaları.’

Bir grup yorumcu kurtarma paketinin başarısız olma ihtimalinin yüksekliğine işaret ediyor. Çünkü İspanyol bankalarındanki mevduatları garanti edecek büyüklükte değil. New York Times köşe yazarı Andrew Ross Sorkin, şöyle yazdı: “İspanyol banka müşterisinin bankaların (ve devletin) ödeme yapabilme yetisinden şüphelenmek için halen sebepleri var olduğundan parasınını çekip, Almanya gibi daha güvenli ülkelerdeki bankalara yatırması kendi açısından mantıklı.”

Neden bu ekonomik kriz diğerlerine benzemiyor?

Eski Texas Senatörü Phil Gramm ve Columbia Üniversitesi Ticaret Fakültesi Dekanı Glenn Hubbard, Wall Street Journal için bir makale yazmışlar. Reagan’ın ekonomiyi kurtarması ve Obama’nın ekonomiyi kurtarmasını kıyaslayıp güya sağcı ekonominin haklılığını ispatlıyorlarmış. Buna cevap vermemi isteyenler oldu.

Ancak ben o cevabı vermiştim bile. Ne zaman? Şubat 2008’de; Hubbard ve Gramm gibiler resesyonun varlığını inkâr ederken. Hatta Gramm ‘resesyonun sadece kafamızın içinde olduğunu’ ve ‘Amerika’nın bir mızmızlar ülkesine dönüştüğünü’ ilan etmişti. Washington Times gazetesinde 9 Temmuz 2008 günü yayınlanan söyleşide okuyabilirsiniz.

Yani, dört yıldan uzun bir süre önce ekonomide düzelmenin yavaş işleyeceğini tahmin etmiştim. Neden peki? Çünkü 1990-1991, 2001 ve 2007-2009 dönemlerinde yaşanan resesyonların çıkış noktaları 1974-1975 veya 1979-1982 arasındaki çift dalgalı resesyonlara göre çok farklıydı. Eski resesyonlar öyle veya böyle Merkez Bankası tarafından sıkı para politikalarıyla enflasyonu kontrol etmek için bile bile çıkarılırdı. Bu da ardından ‘V’ biçiminde bir düzelme süreci getirirdi; yani Merkez Bankası yeterince acı çektiğimizi düşündüğü anda dizginleri gevşetirdi. Yeni resesyonlar ise hep özel sektörün çiğneyebileceğinden fazlasını ısırması yüzünden çıktı ve bunları gidermek çok daha zor. Şunu da not edeyim ki, ben ta o zamanlar yavaş işleyen bir düzelme süreci öngörmüştüm ama beklediğimden de daha yavaş oldu. Ancak bu şaşırtıcı değil; o zamanlar ne ben ne de bir başkası özel sektörün botundan büyük işlere kalkıştığını biliyordu. Ayrıca, bir likidite tuzağı içinde olmamıza karşın getirilen ve düzeliş sürecine büyük ölçüde enlen olan o eşi benzeri görülmemiş mali tasarruf tedbirlerini de öngörememiştim. Evet, ekonomik krizin her dediği yanlış çıkmış insanlara politik nüfuz sağlıyor olmasını görmek can sıkıcı. Benim gibi insanlar ise her konuda haklı çıkmamış olabilir ama son beş yıla dönüp bir baktığımızda sicilimiz epey temiz.

Letonya ve Romney’in rekoru

Romney ve Letonya’nın ne alakası var diyebilirsiniz ama var. Biliyorsunuz, Romney’in Massachusetts Valisi olduğu dönemdeki istihdam yaratma rekoruna dair pek çok çelişkili iddia ortaya sürülmüştü. Doğrusu şu ki, valilerin bu tip konularda pek bir etkisi olamaz ama Massachusetts’te durum berbattı. Bu denince Romeny’in kampanya ofisinin cevabı valilik makamının bıraktığında eyalette işsizlik oranının ne kadar düşük olduğunu söylemek oldu. Bu cevaba gelen cevap ise o oranın insanların eyaleti terk etmelerinden dolayı düştüğünün hatırlatılmasıydı.  İşgücünün hareketli olması tabii ki kötü bir şey değil ama işsizlik oranını insanları başka yerlere taşınmak zorunda bırakarak düşürmek de ulusal çapta işleyecek bir formül sayılmaz. Şimdi Letonya’ya bakalım. Orada işsizlik oranı hâlâ çok yüksek olmasına rağmen düşüş gösterdi. Ancak bunda işgücünde azalma olmasının büyük payı var çünkü insanlar başka ülkelere göç ettiler. Eurostat verileriyle oluşturulmuş çizelgeyi görüyorsunuz. Tekrar ediyorum, işgücünün hareketli olmasından yanlış bir şey yok ama eğer Letonya örnek kabul edilecekse, tüm Avrupalılar’ın Avrupa’da başka yerlere taşınmaları sürdürülebilir bir yöntem gibi gözükmüyor.