Zana meseleyi temize çekti

Kürt siyasi hareketinin en önemli isimlerinden Leyla Zana’nın ‘Kürt sorununu ancak Erdoğan çözer, yardımcı olmalıyız’ demesiyle başlayan süreç umutlu olmayı gerektiriyor. Zira Kürt siyasetinden ilk kez bu kadar güçlü bir isim Türkiye kamuoyunun huzurunda inisiyatif kullanıyor ve kimse de onun samimiyetinden şüphe duymuyor.

Zana’ya kadar ‘PKK-BDP hattı’ndan hiç kimse siyasi iktidarın sorunun çözümü için gösterdiği çabayı genel kamuoyu önünde takdir etmemiş, ‘yiğidin hakkını yiğide’ teslim etmemişti. Temsil ettiği tabanın ve siyasi hareketin taleplerini de meydan okuyarak, ima ederek değil doğrudan ve adlı adınca dile getirmemişti.

Ağzını açıp kelam edenler olmuştu elbette ama konuşanların nefesi ya Kandil kokardı ya İmralı. Kendi iç kamuoylarına o kadar kilitlenirlerdi ki sanki o konuşmanın başkalarının kulağına da vardığının, şehit annelerinin yüreğini dağladığının, toplumda infial uyandırdığının ve çözümü zorlaştırmaktan başka bir işe yaramadığının farkında değillermiş gibi konuşurlardı.  

 

Halbuki Zana hem buna dikkat etti, hem PKK’ya destek, BDP’ye oy veren, evlatları dağda, yürekleri ağızlarında olan Kürtlerin gerçek fikirlerini dile getirerek bir ilke imza attı. Küçük hesaplara, resmi görüşlere boğdurulan sorunu, ‘samimi ve rasyonel bir zemin’e taşıyarak meseleyi temize çekti.

Zana’nın sözlerini de, Başbakan ile görüşmesini de azımsayan ve ‘biz bunları söylüyorduk zaten’ diyen BDP’lilerin anlamadıkları şey de tam olarak bu. Çözümün yeter şartı değilse de gerek şartı ‘rasyonellik’ ve ‘samimiyet’ çünkü. Sonraki adımlar sonra atılır.

Zana’nın yaptığı, Başbakan’ın da sıcak Suriye gündemine rağmen Zana ile gayet pozitif bir görüşme yapması çözüm için ‘niyette ve gayrette buluşmak’tır. Erdoğan-Zana görüşmesi Oslo görüşmeleri kadar değerlidir, sürdürülmelidir.

Kalbimiz Kosova toprağında

Yeni Türkiye’nin, tohumunu vaktiyle Osmanlı’nın attığı coğrafyaya alakasını ‘Neo-Osmanlıcılık’ olarak değerlendirenler çok yanılıyor. O zorlama kötürüm tezler sınırlardan öteye geçemiyor zaten. Balkanlarda, Kafkaslarda, Kuzey Afrika’da ve Ortadoğu’da nereye giderseniz gidin çok köklü ama bir o kadar da taze bir ilgiyle sevgiyle karşılaşıyor, Türkiye’yi yönetenlerin asıl bu sahici duygulara ve reel duruma karşılık vermemesinin ‘eksik ve yanlış siyaset’ olacağını anlıyorsunuz.  

 

Türkiye’nin, Balkanların çözülüp parçalandığı tarihlerden başlayarak devam eden ‘doğru siyaseti’ bugün pek çok alanda sağlam bağlarla yürüyor. Ahmet Davudoğlu’nun özel gayretiyle ülkelere siyasi destek verilirken, iş dünyamız yatırımlarıyla bölgeyi ayaklandırıyor, TİKA bütün coğrafyayı nakış gibi işliyor.  

 

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in Kosova’ya yaptığı ziyaret de bu anlamda çok verimli geçti. Şahin’in heyetinde AK Parti’nin değerli milletvekilleri Gönül Şahkulubey, İlknur İncesöz, Dilek Yüksel ve Rıfat Sait’ten başka Priştine’ye Avrupa’nın en büyük havaalanını kazandırmakta olan LİMAK’ın yıldız ismi Ebru Özdemir de bulunuyordu.

Resmi görüşmeler dışında o güzelim Osmanlı şehri Prizren ile kalbini ve organlarını Kosova’da bırakan Sultan Murat’ın türbesi de ziyaret edildi. Resmi ziyaretlerde Kosova Başbakanı Haşim Taşi, İçişleri Bakanı Bayram Recebi, Çalışma ve Sosyal Refah Bakanı Nenad Rasic, Ticaret ve Sanayi Bakanı Mimoza Kusari ile Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar, Türkiye’nin dostluğundan memnuniyetlerini dile getirirken diplomatik nezaketin gereğini aşan bir samimiyet içindeydiler. Yeni kurulan bir devlet olarak, Türkiye’nin kadim devlet tecrübesinden faydalanmak istediklerini söylerken de, yardım talep ederken de. Bakan Fatma Şahin’in derinlikli ama pratik kavrayışıyla işbirliğinin temelleri hemen ve kolayca atıldı zaten.

Bu karşılıklı muhabbeti o zaman anlıyorsunuz işte; Sultan Murat’ın şahsında Osmanlı’nın Kosova’da bıraktığı kalbidir sonuçta...