Zor gelenler, kolay gidiyor

Samet Aybaba'nın Beşiktaş'ın başına getirilmesi; "Beşiktaş'ın Çocuğu" felsefesinden derinliğini alan anlamlı bir özkaynak tercihi değildir. Herkes biliyor ve kabul ediyor ki; dibe vuran mali tablo ucuz etten yahni yapılmasını zorunlu kılmıştır. Bu yüzden "Lezzeti de ona göre olur" korkusu var.

Siyah-Beyazlı takımın başına geçmek için yıllırdır özlem çeken Aybaba; kariyerinin bundan sonrası için CV'sine yazacağı en değerli süreçten, sonunda Beşiktaş kaybetse de (Her koşulda) kendisi kazançlı çıkacaktır.

Ziya Doğan, Rıza Çalımbay ve Ertuğrul Sağlam'a ne olmuşsa; Samet Aybaba'ya da aynısı olacaktır.  Kolay eleştirilecek, kolay gönderilecek ve kolayca başka takım bulacaktır.

***

Yok, her türlü zorluğa rağmen belirgin bir başarı grafiği yakalarsa; bir Mustafa Denizli ambiansının daha mütevazı benzerine ulaşır. Ama yapması gereken zor değil, neredeyse imkansız.

Hele burnundan kıl aldırmayan Portekiz çetesi takımda kalırsa; hayatlarında ilk defa adını duydukları isimsiz bir teknik direktörü  takmama hevesine kapılırlar. Hoca ağırlığını koyana, takımı düzene sokana kadar; atı alanlar çoktan Üsküdar'a geçmiş olur.

***

Samet Aybaba'nın Beşiktaş'ta görev alması, ne yazık ki küçülme politikasının bir sonucu gibi algılanıyor. Kendi camiası içinde pek olmasa da; rakip camialar arasında bir dudak bükme eğilimine yolaçtı. Açıkça belli olmasa da, gizlenmiş bir küçümseme havasını algılamak o kadar zor değil. Fikret Orman yönetimi; uyguladığı "Mali Disiplin Politikası" daha derine giderse, sonu "Acınacak Beşiktaş" kanısına vardıracak tehlikeli bir riski de yüklenmiş olur. Aman dikkat!

Kuyt'u kuytuda görmemek gerek

Kuyt, Fenerbahçe'nin yeni Van Hooijdonk'udur... Onun kadar sempati duyulup, sevilecektir. Zaten bunun ilk işaretleri imza töreninde alındı.

Kesin olan şurası var: Hollandalı futbolcu hiçbir idmanı kaçırmayacaktır... Hiçbir idmanda kaytarmayacaktır... Ülkesine gittiğinde asla geç geri dönmeyecektir... Kimseyle kavgaya bulaşmayacak, hakeme itiraz etmeyecek, hocasıyla dalaşmayacaktır.

Giderek ağırlaşan Alex'in doğal fiziksel kayıplarını, ona yönelik lojistik desteği ile kapatacaktır. Yeni sezonda Alex'ten düşüş bekleyenler, (Kuyt futbolunu hesaba katmadıkları için) yanılacaktır. Kuyt-Alex ikilisi; mıknatıslardaki artı/eksi etkileşimi ile "Birbirini reddeden değil, birbirini kabul eden" tarzdaki uyumu gösterecektir.

Kuyt sevimli, uyumlu, kültürlü, hümanist ve birinci sınıf profesyonel yapısıyla takımın efendisi olacaktır.

***

Türkiye ondan "Oyun disiplini ne demektir?" sorusunun mutlak, kesin ve gösterişli bir cevabını alacaktır. 3-0 yenik durumda  oldukları anla, 3-0 galip oldukları durum arasında; oyun içinde hiçbir duygusal med-cezir yaşamaz. Skora değil, oyununa bakar.

İçkili araba kullanmayacak, barlarda sabahlamayacak, gazeteci dövmeyecek, uykusuz kalmayacak, penaltı olsun diye kendini yere atmayacak, agresif hareketlerle rakip taraftarı germeyecek, hakem aleyhinde konuşmayacak, maç ne kadar gergin olursa olsun kimseyle asla küfürleşmeyecek...

Anlayacağınız; Fenerbahçe TSE garantili... CE sertifikalı... ISO 9001 uluslararası kalite belgeli dürüst bir futbolcu aldı. Onun yaşına-başına bakanlar/ kafasına takanlar, aklını başına alsın. Kimse araya nifak sokmasın.

F.Bahçe Kuyt’u güle güle, tepe tepe kullanacak ve hayrını görecektir. İşin özeti bu!

Sıfır tolerans çöpe atıldı!

12 ülkede birden şike furyası baş gösterince, UEFA'nın "Sıfır Tolerans" palavrası çöpe gitti. İçinde Almanya, İtalya, İspanya'nın bile bulunduğu bu kadar kalabalık ülkeye birden topluca ceza kesmenin imkanı yok... Ağır ceza ihtimalinin Avrupa futboluna getireceği kaostan ve zarardan korkanlar; gizliden gizliye hatta iyiden iyiye "Yapanın yanına kar kalsın" düzenini modifiye etmeye çalışıyor. UEFA, Platini dönemi ile birlikte, tarihinin en teslimiyetçi ve pasif sürecini yaşıyor. Sıfır tolerans, bol keseden toleransa dönüştü.

Şike yalnız Türkiye'de değil, Avrupa'da da aklanıyor.