AB cephesinde hareketlilik var

Türkiye nefesini tutmuþ Suriye konusunda atýlacak adýmlarý beklerken AB ile ilgili bazý geliþmelere kulak kabartmamýþ gibi gözüküyor. Oysa son haftalarda AB temsilcilerinin biri geliyor, diðeri gidiyor.

Gelen giden her yetkili Türkiye’ye övgüler yaðdýrýyor, üzeri kapalý bazý eleþtirilerde bulunuyor ve hali hazýrda var olan sorunlar konusunda da üye ülke tutumlarýna atýfta bulunuyorlar. Yani AB’nin memurlarý açýsýndan Türkiye ile ilgili fazla sorun yok da, üyeler arýza çýkarýyor gibi bir durum sergileniyor.

Biz bu memlekette çok þey öðrendik; öðrenciler olmasa milli eðitimin ne kadar kolay olabileceðini, halk plajlara gidince vatandaþýn denize giremediðini, çoban oy vermese demokrasinin nasýl güzel iþleyebileceðini biliyoruz. Dolayýsýyla ‘AB Türkiye’nin üyeliðine karþý deðil, ama bir de AB üyeleri olmasa’ mealindeki açýklamalarýn Türkiye’de inandýrýcý bulunmasý kolay deðil. Yani Brüksel Türkiye konusuna olumlu bakýyor, ama Paris-Berlin ya da Londra sorun çýkarýyor deniyor. Sanki Brüksel kompozisyonunda Paris-Berlin-Londra temsilcileri yokmuþ gibi.

Bununla birlikte, kendisini AB’nin geleceðine adayanlarýn sorunlar konusunda üyelere atýfta bulunmalarý önemli. Bu, AB’nin geleceði konusunda üye devletlerin farklý projeler peþinde koþtuklarýný açýklamak anlamýna geliyor.

AB’deki derin yarýlma

AB ülkelerinin ekonomik ve buna baðlý olarak siyasal krizler yaþadýklarýna kuþku yok. Refaha alýþan toplumlarda aþaðýya düþme endiþesi katmerli tepkilere yol açar. Yani AB krizi, kazanýlmýþ yüksek standartlardan geri adým atmayý ima ettiði için sorun olarak görülüyor. Türkiye daha o standartlara gelmediðinden kaybetme maliyetinin boyutlarýný anlayamayabilir.

Bununla birlikte Türkiye’nin AB’ye sunduðu iki önemli ‘hediye’ olduðu söylenebilir. Birincisi istikrarlý ve kýsmen liberalizmin ilkeleriyle iþleyen geniþ bir piyasanýn AB’ye eklemlenmesi. Bu, bir yandan Türkiye’nin AB ekonomilerini canlandýrabilecek yeni olanaklarýna, öte yandan Türkiye üzerinden deðerlendirilebilecek yeni çevrelere iþaret ediyor.

Ýkinci hediye ise Ýslam- Ýslam karþýtlýðý üzerinden yeniden inþa olan ýrkçýlýðýn, Türkiye’nin AB üyeliði ile anlamsýzlaþmasýnýn önünü açmakla ilgili.

Söz konusu tekliflere olumlu bakanlar, Avrupa’nýn tarihteki hatalarýný hatýrlayanlar. Günlük siyasetin ayný anda hem ülkelerini hem de AB’yi kurtaracaðýný düþünenler ise ne yazýk ki AB’yi en büyük pazarlýklarýn konusu haline getirmiþ durumdalar.

Karar aný yaklaþýyor

AB’nin bir kanadý, Birleþik Krallýk’ýn baþýný çektiði kanat, Ortadoðu sorunlarýnda Obama ABD’sinin son derece yanlýþ yaptýðýný, baþta Suriye olmak üzere birçok konuda tarafsýzmýþ gibi davranarak ABD’nin Rusya’ya alan açtýðýný savunuyor. Bu grup, esas mücadelenin Rusya ile olmasý gerektiðini ileri sürüyor.

Merkel Almanya’sý ise, Rusya ile iþbirliði içinde ABD’den boþalan Ortadoðu alanýna sýzma projesi üretiyor. Almanya, Suriye konusunda Fransa’yý memnun edecek bazý ‘lütuflar’ olursa, kendilerinin Kafkasya, Orta Asya, Allah ne verdiyse yeni açýlýmlar yapabileceklerini planlýyorlar.

Dolayýsýyla AB tablosu gayet karmaþýk. Britanya Rusya düþmanlýðýyla, Almanya Rusya dostluðuyla büyük projeler peþinde þekillenmeye çalýþýyor; Fransa da, klasik olarak, Doðu Akdeniz ve Magrep ülkelerini yeterli buluyor. Bu haritada Türkiye’ye biçilen deðer de doðal olarak ülkelere göre farklý oluyor.

Türkiye AB ile iliþkilerini geliþtirmek istediðinde önünde tek bir vizyon olmadýðýndan ‘bekleme’ pozisyonunu koruyor. Brüksel adýna konuþanlar ne derse desin, Türkiye AB’nin güçlü üyelerinin aralarýndaki mücadeleyi baþarabilirse yönlendirmeyi ya da kimin galip geleceðini görmeyi beklemek durumunda.

Ancak belirtelim, beklemeye ayrýlan süre daralmýþ durumda ve Türkiye tavrýný ve tercihini belli etmek zorunda kalacaðý bir aþamaya gelmiþ vaziyette.