Konunun teknik detaylarýna girmek istemiyorum ama Dýþiþleri Bakanýmýz Sayýn Davutoðlu’nun çabalarý sonucunda, önümüzdeki üç sene içinde, olur ya da olmaz bilemem, Türkiye Cumhuriyeti yurttaþlarýnýn AB üyesi ülkelere vizesiz seyahatleri söz konusu olabilecek.
Türkiye dýþ politikasý açýsýndan, bir açýdan baktýðýnýzda, gelinen nokta gerçekten önemli bir baþarý.
Üç buçuk sene sonra bu süreç yaþama geçerse vatandaþlarýmýzýn çok önemli bir bölümünün bu durumdan mutlu olacaklarýna da kuþku yok, Sayýn Davutoðlu için bu da siyaseten çok önemli; meseleyi en azýndan Meryem Demirel davasýndan beri izleyen herkes için gelinen noktanýn önemli ve olumlu olduðuna da hiç kuþku yok.
Ancak, 2013 dünyasý çok karmaþýk bir dünya ve meselelere farklý bakýþlar da mümkün.
Ve bendeniz de, biraz daha farklý bir bakýþ açýsýyla, bugünden üç buçuk sene sonra AB üyesi ülkelerle gerçekleþecek bir vize muafiyeti fikrine çok sýcak bakamýyorum.
Bendeniz, bilenler bilir, Türkiye’de AB ile entegrasyon projesine en sýcak bakanlardan biriyim, baþkalarýný kýzdýrmayý, eleþtirilmeyi, hatta vatan hainliði suçlamasýný da göze alarak, AB sürecine koþulsuz, çekincesiz destek verdiðimi her ortamda ifade ettim, hala da ediyorum, AB projesinin daha özgür, daha zengin, daha güvenli bir Türkiye için birinci seçenek olduðunu hep hatýrlatýyorum.
AB ile vize muafiyeti konusun tartýþýrken, bu özünde doðru projeyi deðerlendirirken, kanýmca almamýz gereken ilk karar AB ile entegrasyon fikrine, þayet veriyorsak, neden destek verdiðimizi bilmektir.
AB ile bütünleþmeyi; çok geliþmiþ, insan haklarý hukukunu, rekabetçi bir ekonomi hukukunu merkezine oturtmuþ bir sistemle birlikte olmak, bu sistemin ayrýlmaz bir parçasý olmak, birlikte hareket etmek, etkinliðin bir tarafý olmak için mi istiyoruz?
Yoksa, AB ile bütünleþmeyi; kýsa ya da orta vadede iþgücünün serbest dolaþýmýný gerçekleþtirip iþsizlik tehlikesine sübap oluþturmak için mi, ortak tarým politikasý ya da yapýsal fonlardan AB bütçesi eliyle kaynak çekmek için mi, seksen milyona yaklaþan nüfusumuzla AB kurumlarýnda, karar mekanizmalarýnda etkili olmak için mi istiyoruz?
AB meselesinde sözü olacak insanlarýn bir biçimde bu soruyu yanýtlamalarýnýn zorunlu olduðu kanýsýndayým.
Birileri her iki hedef de beraber gerçekleþebilir diyebilirler ama bendenizin bu konuda ciddi kuþkularý var.
AB bugün artýk, 1970’lerin, 80’lerin, hatta 90’larýn, bürokratik karar mekanizmalarýnýn, elitlerin etkinliðinin kamusal/demokratik kararlarý öndeleyebildiði bir kurum deðil, halklar büyük ölçüde AB karar mekanizmalarýnýn içinde.
Türkiye, makul bir süre içinde, mesela beþ-altý sene zarfýnda, 2023’ü beklemeden, AB’ye tam üye olmak ister ise, AB ülkeleri halklarýný, iþsizliðin pençesinde kývranan bu halklarý ürkütmeyecek, hatta rahatlatacak cesur adýmlarý da atmayý baþarabilmeli.
AB’ye, bir yurttaþ olarak, üyelik talebimin altýnda ne serbest dolaþým, ne bütçe kaynaklarýndan para çekme, ne de karar mekanizmalarýnda öne geçme isteði yatýyor.
Ben, AB’yi, AB hukukunun, AB demokrasisinin, AB rekabetçi ekonomisinin geri dönüþsüz bir parçasý olmak için istiyorum.
Ve, tam da bu nedenden, AB seçmenini tedirgin edecek talepleri, mesela serbest dolaþýmý bugünden dillendirmeyi nihai ve temel hedef olarak gördüðüm AB entegrasyonu için sakýncalý buluyorum.
AB ile hemen yarýn tam üyelik ama serbest dolaþýmda, bütçe fonlarýnda, karar mekanizmalarýnda çok uzun sürebilecek derogasyonlarý kabul etmek bana daha çekici geliyor.
Bunun adý da asla imtiyazlý ortaklýk falan deðil.
Sayýn Davutoðlu’nun bu çabasýna büyük saygý duyuyorum, geldiði nokta için kendisini kutluyorum ama meselenin baþka yönleri olabileceðini de görmenin gerektiðine inanýyorum.
Bendeniz, vize muafiyeti yerine orta vadede bir tam üyelik tarihi peþinde koþardým; iki hedefin de, kýsa vadede, çeliþebileceðini düþünüyorum.