AB meselesinde tutarlý olmak

Çok sevdiðim bir ifade var: “Allah’ým, bana, deðiþtiremeyeceðim þeyler karþýsýnda sabýr, deðiþtirebileceklerim için cesaret ve bu ikisini birbirinden ayýrabilecek akýl ver.”

Bu çok önemli ifade AB sürecinde, çok uzamýþ olan süreçte de yolumuzu aydýnlatýyor.

AB sürecinde önümüzde deðiþtiremeyeceðimiz ya da deðiþmesi çok ama çok güç bazý konular var ve bunlarýn karþýsýnda sabretmekten baþka çaremiz olduðunu düþünmüyorum.

Ama ayný zamanda önümüzde deðiþtirebileceðimiz, çok kolay deðiþtirebileceðimiz, bugüne kadar deðiþtirmediðimiz için de gelecek kuþaklarýn bizi affetmeyecekleri bir yapý var, bu yapýyý deðiþtirmek için de bize gerçekten cesaret lazým.

Ama en önemlisi, bu iki yapýyý, yani deðiþtiremeyeceðimizi ve deðiþtirebileceðimizi ayýrt etmek için de akla ihtiyacýmýz var.

Sayýn Baþbakan Erdoðan’ýn Orta Avrupa resmi gezisinde AB sürecine, AB ülkeleri liderlerine, bu sürecin çok gecikmiþ, çok ertelenmiþliðine yönelik getirdiði eleþtirilere katýlmamak mümkün deðil.

Sarkozy Fransa tarihine yakýþmayan bir liderdi, Hollande’ýn nasýl bir performans sergileyeceði henüz belli deðil; Merkel için de Goethe’nin Almanya’sýnýn çýkarabileceði en iyi lider olduðunu söylemek kolay deðil.

Bu lider çapý meselesini Kýbrýslý Hristofyas’a, Ýtalya’yý iflasýn eþiðine getiren Berlusconi’ye, Macaristan Baþbakaný Viktor Orban’a vs. kadar getirebiliriz.

Çok yakýn geçmiþte Sarkozy-Merkel tandeminin Türkiye’nin AB sürecinde önümüze getirdikleri haksýz engellemeleri hepimiz iyi biliyoruz; Annan Referandumu sonrasý Kýbrýs konusunda yaþananlarýn da hakkaniyetle baðdaþmayacaðý açýk.

AMA UNUTMAYALIM, bu olumsuz faktörlerin yaklaþýk hepsi bizim deðiþtiremeyeceðimiz gerçekler; bunlarýn karþýsýnda bize büyük ölçüde sabretmek düþüyor.

ANCAK, bir de deðiþtirebileceðimiz, kolayca deðiþtirebileceðimiz ve deðiþtirmek için sadece ve sadece cesarete ihtiyaç duyduðumuz baþka gerçekler de mevcut.

Bu gerçeklerin bir bölümünü saymakta ve bunlarýn karþýsýna cesaretle çýkmakta büyük fayda var; hem AB meselesinde üzerimize düþenleri yapmýþ olmanýn gönül rahatlýðý hem de, çok daha önemlisi ortalama vatandaþýmýzýn refahý, özgürlüðü ve güvenliði için.

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri AÝHM önünde bekleyen 450 ifade özgürlüðü dosyasýný gündeme getirdi; bu dosyalarýn yaklaþýk hepsi, 2004 Anayasa deðiþikliðini ciddiye almayan, uygulamayan (nasýl oluyor, anlamýyorum) bizim yargýçlarýn yanlýþ kararlarýndan kaynaklanýyor.

Bu yargýçlarýn isimleri de Nicolas (Sarkozy), Angela (Merkel), Viktor (Orban) ya da Dimitris (Hristofyas) deðil, bildiðimiz Ayþe, Fatma, Mehmet Nihat, Hasan gibi isimler.

AB sürecinin gecikmesinde AB’nin deðiþtiremeyeceðimiz sevimsiz, AB’ye de yakýþmayan gerçeklerine takýlmadan AÝHM’in önünde bekleyen 450 ifade özgürlüðü dosyasýna bir iç çözüm üretmeye kalkýþmak muhtemelen ortalama bir vatandaþýn refahý, özgürlüðü ve güvenliði için çok daha yaþamsal.

AB’ye askeri darbe anayasasý ile girmiþ, müzakereleri generallerin anayasasý ile yürütmüþ baþka bir ülke biliyor musunuz?

AB bizi bu Anayasa ile, Kenan Evren Anayasasý ile tam üye yaparsa ilk önce ben (E.K.) bu üyeliðe karþý çýkarým.

Daha çok sayýda deðiþtirebileceðimiz ama deðiþtirmediðimiz örnekler, mesela Siyasi Partiler Kanunu, mesela seçim barajý, mesela her sabah çocuklara baðýrttýrýlan ýrkçý ant konularý ilk planda aklýma gelenler.

Yazýyý baþladýðým gibi bitireyim: “Allah’ým, bana, deðiþtiremeyeceðim gerçekler için sabýr, deðiþtirebileceklerim için cesaret ve bunlarý ayýrabilecek akýl ver.” Amin.