Bir hafta önceki yazýda Þanghay Ýþbirliði Örgütü hakkýnda Baþbakan Tayyip Erdoðan’ýn öngörüsünden söz etmiþtik. Erdoðan’ýn öngörüsü, Çin coðrafyasýnýn gelecekteki önemine dairdi.
Hafta içinde bu tartýþma büyüdü. ÞÝÖ’nün AB’ye alternatif olup olmadýðý tartýþýldý. Kimileri ÞÝÖ’nün AB’ye deðil NATO’ya alternatif olabileceðini söyledi.
Baþbakan Erdoðan’dan ÞÝÖ’nün AB’ye alternatif olduðuna dair bir beyan duymadýk. Aksine ‘AB perspektifimizi kaybetmedik’ diye ýsrarla vurguladý. Büyük devlet olmak saðlam öngörülere sahip olmayý gerektirir. Geleceði okumak büyük düþünenlerin iþidir. Ýçine kapalý bir Türkiye deðil, bölgesel güç olmuþ bir Türkiye hayal edenler için bu bir mecburiyettir. Baþbakan’ýn Þanghay çýkýþýný anlayamayanlar, Türkiye’nin farklý ittifaklar içinde olabileceðini hesaplayamayan sýð görüþlüler olsa gerek. Bunlardan bazýlarý Örgüt içindeki üç büyük devlet, Çin, Rusya ve Kazakistan’ýn otoriter yönetimlere sahip olduklarýný vurgulayarak “Türkiye’nin orada ne iþi var” havasýný yaymak istiyorlar. Bunlar Türkiye’nin iki Birlikte de bulunabileceðini anlayamýyorlar.
Geçen hafta yer darlýðýndan aktarmaya imkân bulamamýþtým. Türkiye’yi Amerika’dan izleyen Dr. Ömer Taþpýnar, ABD’nin Vietnam sendromuna benzer bir sendroma girdiðini söylüyor ve bunu Ortadoðu sendromu olarak adlandýrýyor. 4 Þubat 2013 tarihli Sabah gazetesindeki yazýsýnda ise bakýn ne diyor Taþpýnar:
“Peki, neresi öncelik taþýyor Obama için? ABD’yi Ortadoðu bataklýðýndan uzaklaþtýran en önemli stratejik faktör dünyanýn siyasi, ekonomik ve askeri aðýrlýk merkezinin Asya’ya kayýyor olmasý.
2010’dan bu yana Obama sürekli olarak ABD için Asya-Pasifik bölgesinin önemini anlatan dýþ politika konuþmalarý yapýyor. ABD tarihinde birinci döneminde Ýsrail’i ziyaret etmeyen ama Çin’e giden baþka bir baþkan olmadý. Bu açýdan bakýnca hem ABD’nin hem de Türkiye’nin Þanghay’a doðru bir eksen kaymasý yaþadýklarý konusunda bir espri yapabilir Obama, Baþbakan Erdoðan ile buluþtuklarýnda...”
Ýþte Baþbakan Erdoðan da benzer kaygýlarla Asya-Pasifik bölgesinde arayýþ içinde. Nitekim Türkiye, ÞÝÖ’ne Diyalog Ortaðý statüsü ile girmiþ durumda. Üstelik Türkiye sadece bu bölgede deðil mesela Afrika’da da arayýþlarýna devam ediyor.
Baþbakan Erdoðan, Avrupa Birliði’nin verdiði sözleri tutmadýðýndan þikâyet ederken özellikle Kýbrýs konusuna vurgu yapýyor. Aslýnda AB’nin tutmadýðý sözler sadece Kýbrýs’tan ibaret deðil. Her zaman demokrasi, insan haklarý ve hukukun üstünlüðü diyerek herkesi hizaya getirmeye çalýþan AB, eðer bu prensiplere kendisi uysaydý, Kýbrýs tek taraflý AB üyesi olabilir miydi? Bosna’da insan haklarý ayaklar altýnda sürünür müydü? Fransa ve baþka ülkelerde romanlar ayýrýmcýlýðýn en aðýrýna maruz kalýr mýydý? Birçok Avrupa Birliði ülkesi aðýr borç krizlerine sürüklenir miydi?
Baþbakan bütün bunlara raðmen AB’yi terk edelim demiyor. Sabrýn bir sýnýrý olduðu doðru elbette. Bu sýnýra doðru ilerlerken Baþbakan’ýn aradýðý da samimiyet ve bazý olumlu adýmlar. Yakýnda Brüksel seyahatine çýkacaðýný söyledi Baþbakan. Umulur ki terör konusunda müþahhas adýmlar çýkar ortaya ve Brüksel’e torbasý dolu gider Baþbakan.
Ak Parti döneminde AB yolunda alýnan mesafe çok büyük. Hala da devam ediyor. Dördüncü yargý paketi Meclis’e geldi gelecek. Güneydoðudaki insan haklarý ihlalleri yok artýk. Hukukun üstünlüðü noktasýnda da Ak Parti döneminde dikkate deðer ilerlemeler kaydedildi.
Bu süreçte AB’nin Türkiye’yi eleþtirebileceði en çarpýcý nokta Anayasa meselesidir. Fakat öyle bir muhalefet var ki Anayasa çalýþmalarýnda, ulusalcý refleksler ilerlemeye mani oluyor. Vatandaþlýk tanýmý etrafýnda koparýlan fýrtýnayý hatýrlayalým.
Ben ne kadar isterdim, Tayyip Erdoðan yepyeni bir Anayasaya sahip olmanýn da rahatlýðýyla Brüksel’de masaya otursun diye.