AB ve Şanghay’ın ekonomi politiği

Başbakan Sayın Erdoğan’ın ekranda Prof. Beril Dedeoğlu’nun bir sorusuna cevaben Türkiye hükümetinin Şanghay beşlisine yakınlaşma niyetini sergilemesi basında çok tartışılıyor.

Bu yaklaşımı eleştirenler ve destekleyenler konuya AB perspektifinin geleceği, NATO üyeliğimiz ve ABD’nin darbelere kadar uzanabilecek tepkileri üzerinden yaklaştılar.

AB sürecinin en iyi işlediği günlerde bile meselenin bir tercih meselesi olduğunu, her yurttaşın ülkesinin geleceğini AB içinde görmek ya da görmemek gibi, sonuçlarına katlanarak, bir temel hakkı ve özgürlüğü bulunduğunu belirtmiş idim, bugün de aynı noktadayım, AB üyeliğimize karşı olanları kınamıyorum, onları ikna etmenin bizim işimiz olduğunu düşünüyorum.

Yukarıda belirttiğim gibi, Sayın Başbakan’ın Şanghay beşlisine yönelik açıklaması hep askeri, stratejik noktalardan eleştirildi ya da desteklendi ama meselenin çok önemli bulduğum uzun vadeli büyüme perspektifi pek konuşulmadı.

Türkiye’nin temel iç iktisadi sorunu tasarruf üretiminin düşüklüğü, makro açıdan bu sorun cari açık problemi ile de aynı problem ve bu tasarruf arzının düşüklüğü sorunu ülkemizin uzun vadeli yüksek büyüme perspektifinin ve mecburiyetinin önündeki en büyük engel, bu sorunu kısa ve orta vadede aşmanın, büyümeyi sürdürülebilir kılmanın yegane yöntemi de hukuk sistemimizi her gün batı standartlarına biraz daha yakınsallaştırıpküresel tasarruf havuzundan daha fazla tasarruf, doğrudan yatırım çekebilmek.

AB sürecinin de Türkiye’nin sürdürülebilir büyümesine en büyük katkısı zaten bu; ülkemize gelen doğrudan yabancı yatırımların 1954’den bugüne, 2004 öncesi ve sonrası serencamı zaten bu iddiamın kanıtı.

Türkiye’nin daha zengin, daha demokratik geleceği dış alemden çekeceği kaynakların büyüklüğüne bağlı ve Şanghay beşlisi (altılısı) meselesine de bu açıdan yaklaşmak lazım.

Şanghay beşlisi (altılısı) ülkeleri Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan; bu altı ülkeyi iki grupta ele almak lazım, birinci grupta Rusya, Çin, Kazakistan, ikinci grupta da Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan geliyorlar.

Şanghay beşlisi demek aslında birinci grup, bu ülkeler çok güçlü ya da zengin ülkeler, ikinci grup ise dünyanın en fakir ülkeleri; birinci gruba dahil ülkelerin temel özellikleri ise dış ticaret fazlası, cari fazla üretiyor olmaları.

Rusya (85 milyar dolar) ve Kazakistan (13 milyar dolar) bu cari fazlayı enerji ihracatıyla, Çin ise (185 milyar dolar) düşük ücret ve doğasını mahvetmek pahasına yapıyor. Tacikistan, Kırgızistan, Özbekistan üzerlerinde analiz yapmayı gerektirmeyecek kadar küçük ekonomiler.

Bu ülkeler doğal kaynaklarının zenginliği ve nüfus yapılarıyla büyüyorlar, cari fazla üretiyorlar; Türkiye’nin ise doğal kaynağı (enerji) yetersiz, ücretler de Allah’a şükür Çin’in epey üzerinde.

Bu koşullarda Türkiye, büyümesinin kaçınılmaz türevi, sonucu olan cari açık problemini dış kaynakla telafi etmek zorunda ve bu yapının orta vadede değişmesi OLANAKSIZ.

Bunun için de yani doğrudan yatırım çekebilmek için de hukuk sistemini batı standartlarına yaklaştırmak zorunda.

Bu temel sorunu Türkiye AB ile mi, Şanghay beşlisi ile mi daha kolay halleder, bu sorunun cevabını okurların, ilgililerin ve özellikle de Şanghay beşlisine yaklaşmak isteyenlerin takdirine bırakıyorum.

Dünya hukuk sisteminden kopmak, sistemden özerk takılmak istemek, hatta küresel haydutluk yapmak, ulusalcı takılmak, darbeci olmak ülkenizin büyümeye yönelik dış kaynağa olan ihtiyacı ile bire bir ilintilidir.

Küresel tasarruflara büyüme amaçlı ihtiyacınız varsa küresel hukuk sisteminin dışına çıkmak istemek iktisaden hiç ama hiç anlamlı değildir.

İyi ki de değildir.    

  twitter.com/KarakasEser