ABD ile ilişkilerin özü

Bu yazıyı Cumartesi (22 Kasım) günü yazıyorum, sizin elinize muhtemelen Pazartesi günü geçecek. 

Pazartesi günü de ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ülkemizden ayrılmış olacak.

Joe Biden’ın bu Türkiye ziyareti Türkiye-ABD ilişkilerinin, müzakerelerin yeniden yorumlanması için de büyük bir fırsat.

2014 Kasım ayında Türkiye-ABD ilişkileri Irak ve Suriye’ye, kürt meselesine, Kobani’ye, Esad’a, İran’ın nükleer planlarına sıkışmış gibi görünüyor.

Bu konular da çok önemli, aksini söylemek mümkün değil ama benim kanaatim Türkiye-ABD ilişkilerinde çok daha önemli, bugünden ziyade yarınlarımızı doğrudan etkilemeye aday başka bir konu var ama, hiç konuşulmuyor demiyorum ama hakkettiği ilgiyi galiba görmüyor.

Bugünün temel meseleleri gibi görünün konular, yukarıda bahsettiğim konular, emin olunuz, 2023’de çoktan gerilerde kalmış olacaklar, bölgede yeni bir düzen muhtemelen kurulmuş olacak.

Kurulacak bu yeni düzende daha çok söz sahibi olabilmenin vazgeçilmez koşulu da ekonomik olarak daha güçlü, bölge ekonomilerinin motoru olabilecek bir ekonomiye sahip olmak.

ABD ile AB çok ama çok önemli bir serbest ticaret antlaşması müzakere süreci yürütüyorlar.

Bu süreçte önemli hamleler yapamaz isek, AB ile gümrük birliği içinde olduğumuz için, AB’ye girecek ABD imalat sanayi malları bize de sıfır gümrükle girecek ama bizim imalat sanayi ürünlerimize ABD gümrük vergisi ya da kota uygulamayı sürdürebilecek.

Zor ve çok nazik bir durum ama bu meselenin çözümü için AB ile gümrük birliğini askıya almak en son düşünülecek konu olmalı.

Mutlaka bizim de bu serbest ticaret antlaşmasına taraf olmamız, imalat sanayi mallarımızın ABD’ye gümrüksüz, kotasız girmesi lazım.

ABD çıkışlı mallardan bizim pazarımızı işgal ederler diye endişe duymamıza pek değil hiç gerek yok zira ABD daha şimdiden bizim üretimimize rakip olabilecek mal grubu üretiminden çok ama çok büyük ölçüde vazgeçti.

ABD artık çok büyük ölçüde yüksek tekneloji ürünleri üretiyor, tüketim mallarını da çok ucuza Çin’den alarak çalışanlarının reel ücretlerine zirve yaptırıyor.

Ama, bizim imalat sanayi mallarımız için dünyanın en zengin 315 milyonluk ABD pazarı yaşamsal olabilir.

Unutmayalım, daha doğırusu kafamıza kazayalım, dünyanın yıllık katma değer üretimi yaklaşık 75 trilyon dolar, bu büyüklüğün yine yaklaşık 17 trilyon dolarını ABD ekonomisi (nüfus 315 milyon), 16 trilyon dolarlık bölümünü de AB (nüfus 550 milyon) üretiyorlar, toplamları dünya üretiminin yaklaşık yarısı, nüfus toplamları da dünya nüfusunun onda birinden ancak birazcık fazla.

Küresel krizi aşmak için bu serbest ticaret antlaşması çok önemli ve kalıcı bir adım.

Bizim de, ne yapıp edip, bu sürecin bir parçası olmamız lazım.

Dünya üretiminin yarısını gerçekleştiren bu ABD artı AB serbest ticaret bloğunun bir parçası olacak Türkiye’nin ekonomik anlamda sırtı kolay kolay yere gelmez ve bu güce bağlı olarak da bölgemizde bu kez gerçekten, çok istiyor isek, oyun kurucu ülke olabiliriz.

IŞİD ya da başka konularda, anlaşılan, sıklaşan üst düzey ziyaretler bunu gösteriyor, ABD bizden bir şeyler talep ediyor.

Biz de, buna karşılık, mukabil taleplerimizi bu serbest ticaret antlaşmasının bir parçası olmamız istikametinde formüle etmeliyiz.

Çok da zor bir konu değil, ABD pazarının da bizim imalat sanayi mallarımızdan korkacak hali yok, rakip mallar üretmiyoruz.

Belirleyici konu, kanaatimce, bu serbest ticaret antlaşması mevzuunun bizim için ne kadar hayati olduğunun bizim yöneticilerimiz, AK Parti’ye destek veren işadamları, basın tarafından iyi algılanması.  

Önemli olan geçici ile kalıcıyı iyi tefrik edebilmek.