Rusya’nýn Suriye’nin geleceði konusunda esas oyuncu olmasý, ABD içinde ve ABD ile müttefikleri arasýnda tartýþma konusu olmuþ, pasif politikasý nedeniyle Rusya’ya açýlan alan eleþtirilerin merkezine oturmuþtu. Kabul etmek gerekir ki, neredeyse tüm Avrupa “Ukrayna krizi”ni Suriye’den daha büyük bir güç mücadele alaný olarak görürken Birleþik Krallýk büyük dövüþün Suriye’de açýða çýktýðýný farkýndaydý. ABD, Ukrayna üzerinden yaþanan Avrupa-Rusya kavgasýný kendi lehine bir geliþme olarak görmüþ ve Avrupa’nýn Rusya korkusuyla kendisine eklemleneceðini ummuþtu. Ancak Avrupa bunu yapmadýðý gibi, tüm sorunlarýn sorumlusu olarak ABD’yi görmeye baþlamýþtý.
Obama yönetiminin týpký Irak’taki gibi Suriye’de de aðýrlýðýný hissettirmesi beklenmiþ, ABD ise bu beklentiye vekalet savaþýyla yanýt vermiþti. Ancak ABD, önce ÖSO, sonra PYD’yi alana sürerek ne yaptýðý anlaþýlmayan bir politika ortaya koydu. Türkiye, Ýsrail ve Suudi Arabistan gibi geleneksel müttefiklerinin sinirlerini bozacak iþler yapan Obama yönetimi, bu ülkelerin ve tabi Avrupa ülkelerinin Suriye’deki dahili pozisyonlarýný ortadan kaldýrmayý denedi. Meseleleri Rusya ile baþ baþa çözmeyi tercih etti.
ABD’nin býraktýðý boþluklar
Rusya, sorunlarý ABD ile baþ baþa çözme giriþimine karþý çýkmamakla birlikte, iþin içinde fazlasýyla bulunan Ýran’ý iþaret ederek ABD’nin Ýran politikasýnýn seyrini bir miktar daha izlemek istedi. ABD ise bu evreyi Ýran’ý kazanma siyasetiyle doldurdu ve bunu da özellikle Irak’ta açýða çýkarmayý tercih etti.
Suriye’de Esad rejimi-Ýran-Rusya ittifakýna karþý Irak’ta Baðdat Rejimi-Ýran-ABD dengesinin arayýþýna girdi. Bu giriþim Irak’taki Erbil yönetimi-ABD ittifakýnýn sarsýntý geçirmesine yol açtýðý gibi Türkiye ve Ýsrail’in de bölgede daha önceden aldýklarý pozisyonlarý zor durumda býraktý.
Ýran’ý kazanmak için Türkiye, Ýsrail ve Suudi Arabistan’ý bastýran, bir anlamda Ýran’ýn önünden çekilmeye zorlayan ABD’nin bu politikasýnýn “ABD’den yana bir Ýran” ortaya çýkarmaya yettiði söylenemez. ABD, gelinen aþamada Ýran’ý kazanamamýþ, üstelik geleneksel müttefiklerinin güvenini de kaybetmiþ vaziyette.
Söz konusu geliþme, ABD’nin ýsrarla dýþarýda tutmaya çalýþtýðý diðer devletlerin meselelere dahil olmasýnýn da kapýsýný zorladý. Suriye krizini dýþarýdan izleyen, DEAÞ konusunda, bataklýðý kurutmak yerine sineklerin peþine düþen Avrupa, giderek meseleye dahil olabilecek boþluklar buldu.
Boþluklarý dolduran Rusya
Halep, ABD’nin býraktýðý ilk boþluk alaný olarak görüldü. Halep’in DEAÞ’tan ve eþ zamanlý olarak merkezi yönetimden “kurtarýlmasý” konusuna el atan Avrupa devletleri, buraya nasýl dahil olabileceklerinin yolunu aramaya baþladýlar. Ancak bunun için önce Türkiye ile iþbirliði yapmalarý gerekiyordu, ki eðer Suriye’de Türkiye-Avrupa ittifaký güçlenirse bu Musul’da da olmak durumunda kalacaktý.
Suriye’de Avrupa-Türkiye iþbirliðine Rusya, Irak’taki Avrupa-Türkiye yakýnlaþmasýna da ABD olumlu bakmadý. Bunun üzerine Halep-Musul denge arayýþýndan vazgeçen Avrupa, Musul’u gözüne kestirdi ve Musul’un kurtarýlmasý konusunda da ABD’nin Türkiye’yi geride tutma siyasetini bir fýrsat bilerek meseleyi Rusya ile görüþmeye karar verdi. Sonuçta ABD, sorunlarý sadece Rusya ile görüþelim derken hiç istemediði kadar oyuncu devreye girmiþ oldu; üstelik de Rusya’nýn ilgi ve denetimiyle.
ABD Türkiye politikasýný deðiþtirmedikçe, Avrupa’nýn kendisine raðmen iþ yapmasýna engel olamayacak, Ýran hayalleri gerçekleþmeyecek ve müttefiklerinin güvenini kazanamayacak. Putin de keyifle gülümsemeyi sürdürecek.