ABD kendi arşivlerine baksa gerçeği görecek

Başkan Erdoğan’ın Trump’la yapacağı görüşmede, masada şüphesiz; Suriye, FETÖ, Halkbank gibi konular kadar önemli bir de 1915 meselesi olacak. Zira daha iki hafta önce, ABD Temsilciler Meclisi, 1915’i ‘soykırım’ olarak tanıdı. Bunu yaparken de hiçbir tarihi kaynağa başvurma ihtiyacı hissetmediler. Ancak ABD Ulusal Arşivlerine bakılsa, bizzat Amerikalı Tümgeneral James G. Harbord’un o döneme ışık tutan raporunu bulacaklardır. 1 Ağustos 1919’da vaktin ABD Başkanı Wilson, Tümgeneral James G. Harbord’ı Türkiye’ye gönderir. Harbord ve arkadaşları da burada çeşitli inceleme ve temaslar yapar. İşte o temaslar bir rapor halinde ABD arşivlerinde duruyor. Meraklısı için Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar tarafından da, “Harbord Askeri Heyeti Raporu” adıyla kitaplaştırıldı. Mesela kitapta Erzurum için deniyor ki; “…Erzurum civarında Ermeni nüfusa yönelik bir saldırı hazırlığı olduğu şeklinde daha önce çıkan haberlerin aksine söz konusu haberlerin doğruluğunu ispatlayacak hiçbir şey bulamadık…” Adana için ise; “…Adana’da önemli sayıda Ermeni’nin geri döndüğünü gördük. Bu Ermenilere Türk yetkililerce iyi davranılıyordu. Ve herhangi bir muhtemel bir rahatsızlık gösteren hiçbir şey yoktu…” Harbord’un başında bulunduğu heyet Mardin’e giderken Cerablus’ta İngiliz Albay Wooley ile görüştü. İngiliz Albay Wooley’in tespitleri ise önemliydi. Wooley, Ermeni iddialarını haklı bulmuyordu. Ona göre Güney Anadolu’dan Sivas’a kadar tüm bölgede Kürtler çoğunluktaydı. Ermeniler nüfusun yalnızca yüzde 5’ini oluşturuyordu. Sözde soykırımla ilgili Ermeni iddiaları da tutarsızdı. Ayrıca istatistiklerin gösterdiği kadar Ermeni ölmüş olamazdı. “…1916 yılında Ruslar, Ermenileri Kürt halkına davranışları konusunda özgür bıraktılar. Bu noktada Rus ordusundaki Ermeniler yaklaşık 20 bin kadardı. Bu özgürlüğün neticesi Ermeni askerlerce sınıf ya da şart gözetmeksizin yaşlı erkekler, kadınlar ve çocuklar dahil 3 ya da 400 bin Kürt vatandaşın katledilmesiydi. Bu katliamlara ilave olarak canlı canlı yakma, kafalarına çivi çakma ve derisini yüzme ve benzeri eylemlerle halka zulmettiler….” Rapor 1915’i ABD Temsilciler Meclisi’nde kabul edildiği gibi resmetmiyor anlayacağınız. Sayın Akar’ın tarihe tanıklık eden bu kitabını tavsiye ederim. 

 

‘PKK’lıysa yollayın DEAŞ’lıysa sizde kalsın’

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun; “Burası DEAŞ oteli değil” sözüyle başlayan tartışma büyüyor. İngiltere, Hollanda, ABD başta olmak üzere, DEAŞ’a terörist yollayan ne kadar ülke varsa hepsi adamlarını vatandaşlıktan çıkarıyor. Neden? Çünkü geri almak istemiyorlar. İyi de teröristiniz; PKK’lı olunca, DHKP-C’li olunca, FETÖ’cü olunca; “Bize vermezseniz ekonominizi batırırız” diye yüksek perdeden tehditler savunan siz değil miydiniz? Teröristler DEAŞ’lı olunca mı, ‘İstemiyoruz sizde kalsın’ diyorsunuz. Bu kadarına da pes doğrusu. 

 

Uber şimdi de elektrikli scooter’la şansını deniyor 

Mahkeme büyük bir adaletsizliğe, hukuksuzluğa son vererek Uber’i bu ülkeden kovdu. Ancak kabul edelim, Uber tartışması şüphesiz çok faydalı oldu. Bir taraftan hukuk süreci işlerken diğer taraftan Uber’i davet eden faktörler belirlenip hızla önlem alındı. Hizmet kalitesi, araç güvenliği, uygulama üzerinden yer tespiti gibi pek çok konuda çok hızlı yol katettik. Dolayısıyla (hâlâ eksikleri olmasına karşın) önemli ölçüde, Uber ya da benzeri bir alternatif taksiye ihtiyaç kalmadı. Ve nihayetinde yargı bir karar verdi, tartışma da bitti. Fakat Uber pes etmiyor. Şimdi de şansını elektrikli scooter’la denemeye hazırlanıyor. Türkiye pazarında taksicilere alternatif olarak arabalar üzerinden sunamadığı hizmeti şimdi elektrikli scooter’ları üzerinden sunma gayretinde. Anlaşılan yeni bir tartışmanın daha arifesindeyiz. Bakalım.