ABD’den gelen farklı sesler, Suriye konusunda nihai bir planlama yapamadığı izlenimi veriyor. Suriye konusunda daha çok savunmacı bir siyaset uygulanmış demek ki. İran ve Rusya’nın Suriye’deki etkin varlığıyla mücadele hedeflenmiş, ancak bu mücadelede yaslanılan kesimin ilerideki varoluş biçiminin nasıl bir Suriye modeli yaratabileceği öngörülmemiş.
ABD, Suriye’de desteklediği örgütler üzerinden uzun vadede bir karakol devlet ya da lojistik eyalet kurulmasını öngörmüş olabilir. Bunun Rusya varlığını dengeleyecek, İsrail’i koruyacak, Türkiye ve İran’ı sürekli tehdit altında tutacak ve Irak’taki varlığını da destekleyecek bir proje olarak görülmüş olması mümkün. Ancak, tıpkı Irak’taki gibi, Suriye’nin geri kalanının ne olabileceğine pek kafa yorulmamış anlaşılan. Etnik ve/veya dini kesimlere göre yapılacak bir planlamada ABD denetiminin dışında ve muhtemelen de ABD karşıtı alanların akıbeti, aslında Suriye sorunsalı açısından çok daha yaşamsal. Zira bölünme senaryoları sadece Kürtleri kapsayan bir konu değil. Tüm Ortadoğu’yu birbirine sokacak, son derece geniş bölgeleri içine alacak dev bir “Lübnan sorunu” ortaya çıkması işten bile değil.
Bununla birlikte, Trump’ın çekilme kararının Suriye’nin geri kalanı ile mi yoksa Türkiye ile ilişkileri bozmak istememesinden mi kaynaklandığı açık değil.
Trump ABD’nin Suriye için harcadığı paraların karşılığının alınamadığını düşünüyor. Bakkal defteri tutarak yaptığı hesapta gördüğü şey, kazananın ABD değil, güvenlik bürokrasisinin olduğu. Güvenlik bürokrasisinin Suriye’de kalma ısrarı, burada kurulan silah networkları yoluyla elde edilen kazançlar gibi görülüyor.
Trump, muhtemelen PYD/YPG’ye verilen desteğin ve bölgedeki askeri üsleri ile personel varlığının maliyetinin, karşılanma olasılığının zayıf olduğunu hesaplıyor. Ancak öte yandan Trump’tan katiyen haz etmeyen güvenlik bürokrasisi de, tezgahlarının aniden bozulması nedeniyle kararı bloke etmeye çalışıyor. Bu nedenle ABD başkanı başka, diğerleri başka tür açıklamalar yapıyor.
ABD’deki iktidar mücadelesinin uzantısı olan bu tutum, ABD ile görüşmeyi her ülke için zor hale getiriyor. Ancak ABD’nin çelişkili davranışlarının bir başka nedeni daha var.
Görünen o ki, Suriye’ye girerken burada ne yapılacağını tam olarak planlamayan ABD, çekilirken de bir planlama yapmamış. Desteklediği kesim ne olacak, DEAŞ’la kim mücadele edecek, Rejim nerelerde etkili olursa ABD için daha avantajlı bir ortam olacak diye fazla düşünülmemiş.
Düşünülmeyen bir başka konu ise ABD’nin Suriye’de var olması ya da olmamasının İran’ı çevrelemeye ne türden bir katkı sağladığı. Görüldüğü kadarıyla, İran’ın Suriye üzerindeki etkisi ABD’nin varlığına ya da yokluğuna bağlı değil; Rusya’nın varlığına bağlı. ABD, çekilirken yerini Suudi merkezli güçlere devretse, buna Rusya izin vermeyecek, Türkiye daha fazla kızacak. Türkiye’ye bıraksa, buna Rusya kızmayacak ama bu sefer de YPG’lileri kızdıracak.
Rusya boşalan yerin Türkiye tarafından doldurulmasına itiraz etmedikçe, bu sefer de Rusya’nın Türkiye’yi daha fazla bağrına basması ve YPG’nin de “başka ellere” geçme ihtimali artıyor.
Bürokratları değil ama Trump’ı bu çıkmazdan kurtaracak plan, Türkiye’den geldi. Yapıcı planın satır aralarının her biri, düğümleri sırayla çözebilecek anahtarlar niteliğinde. Trump, her yaptığının Putin’e yaradığı eleştirilerini bertaraf etmek istiyorsa Türkiye’nin barış planını kabul edebilir. Böylece barış istemeyen bürokrasisine karşı zafer de kazanabilir.