ABD seçimlerinin sonucu

Başkan Obama’nın zaferi beni şaşırtmadı. Bu onun; gittikçe daha çeşitlenen, hoşgörülü, modern Amerikan nüfusuna hitap ettiğini ve onu temsil ettiğini kanıtladı.

Bu sadece iç meseleler hakkındaki yorumlarına değil, Amerika’nın gelecekte Ortadoğu’daki rolüyle ilgili fikirlerine de yansıdı. Irak ve Afganistan’daki başarısız savaşlara üç trilyon dolardan fazlası çarçur edildi ve yaklaşık 8 bin asker kaybedildi.

Zafer konuşmasında Obama, ABD’nin artık ‘bu savaş zamanının ötesine’ geçtiğini vurguladı ve ‘savaşla dolu bir on yılın sona erdiğini’ yeniden teyit etti. Aynı zamanda ‘kendini yabancı petrole bağımlılıktan kurtarmanın’ önemini tekrarladı. Bu durum, yönetimin dış politikasını önümüzdeki dört yıl boyunca kayda değer şekilde canlandıracak.

***

İlk olarak Obama’nın, Amerikan ordusunun Afganistan’daki kalışını uzatmasını ve Kabul hükümeti hazır olsun veya olmasın, birliklerin çekilmesi için belirlenen 2014 sınırını aşmasını beklemiyorum. Mitt Romney ile televizyonda yayınlanan son münazarasında Obama, ABD’nin ‘bu bölgelerde ülke inşa etmeye devam edemeyeceğini’ belirtti. Bunun yerine, Afganistan’daki güvenliği desteklemek için, Hindistan gibi bölgesel ortaklar arayacaktır.

Ayrıca Obama’nın isteyerek yeni bir büyük ölçekli ve pahalı askeri operasyona girmesi düşük bir ihtimal ve Suriye’ye müdahale ihtimali de azaldı. Suriye’de yaşayan halkın öncülük ettiği, olumlu bir muhalefet şemsiyesi kurmak ve bunu desteklemek şeklindeki stratejisine devam edecek.

İran meselesinde ise odak, diplomatik baskı ve müzakere üzerinde olacak. Mevcut ekonomik yaptırımlar Tahran’a sert bir darbe vurdu ve ABD ve İngiliz gemilerinin Körfez’de yığılması, etkili psikolojik baskı yaratıyor. Yönetim belirli bir süre içinde İran’ın nükleer hırslarını terk etmeye mecbur kalacağını umut edecek. Obama İran ile savaşın ne kadar yıkıcı olabileceğinin farkında. Bu sadece ABD’yi değil, hızla tırmanabilme potansiyeli ile tüm bölgeyi ve muhtemelen dünyayı etkileyecek.

Bu, İran’a askeri saldırı düzenlemeyi hevesle savunan İsrail’i memnun etmeyecektir. Başbakan Benjamin Netanyahu başkanlık yarışında açıkça, İran konusunda rakibinden daha sert bir tutum sergileyen Mitt Romney’i destekledi. Netanyahu aynı zamanda İsrail’in genel seçimini, muhtemelen yeni ABD Başkanı’nın yemin töreni ile uyuşsun diye Ekim 2013’ten Ocak’a çekti. Hayal kırıklığına uğradı fakat şüphe yok ki harekete geçilmesi için kışkırtmaya devam edecek.

***

Obama geçtiğimiz dört yıl içinde İsrail’in hakaret ve aşağılamalarına alıştı. İlk zamanlarda barış görüşmelerini yeniden canlandırma çabaları, Netanyahu’nun müzakereler sürerken yasadışı yerleşimlerin inşasını durdurmayı inkar etmesiyle sekteye uğradı. Şimdi Başkan Obama’nın siyaseten kaybedecek daha az şeyi varken, İsrail’e karşı daha sert bir tavır almasını ve Filistinliler için daha avantajlı bir anlaşma konusunda ısrar etmesini bekleyebilir miyiz?

Bunu düşünmek güzel olurdu fakat televizyonda yayınlanan son münazaranın kanıtladığı gibi, İsrail yanlısı lobi Capitol Hill’de yılmaz bir güç olarak kalmaya devam ediyor. ‘İsrail’ sözcüğü iki aday tarafından toplam otuz kez tekrar edildi fakat ‘Filistinliler’ bir kere kullanıldı; ‘Filistin’ ise hiç. Bunun yerine tarihsel güçler, Barış Süreci’ni yeniden başlatmak üzere birleşebilirler. Arap baharı Ortadoğu siyasetini aydınlattı ve Amerika’nın etkisi azalıyor. Barack Obama, örneğin Mısır Devlet Bakanı Mursi gibi ortaya çıkmakta olan siyasi ağır toplarla nasıl baş edecek? Son münazarada Obama Mısır’ın ‘İsrail ile olan anlaşmasına uyması gerektiğini ve bunun onlar için kırmızı hat olduğunu’ söyledi fakat Amerika’nın Ortadoğu ile bağlantılı kalması için, Filistinliler için adalet arayışında olan bölge halklarının düşüncelerini daha fazla hesaba katması lazım.

Seçim kampanyası sırasında Obama asıl odağının ‘terörizmle mücadele’ olarak kalacağını açıkça belirtti ve eğer Cezayir’in Kuzey Mali’deki krize politik bir çözüm getirme çabaları başarısız olursa, bu yeni yönetimin ilk askeri operasyonuna yol açabilir. 26 Kasım’da BM Güvenlik Konseyi, Fransa ve ABD tarafından desteklenen, Afrikalı birliklerin ortaya çıkmakta olan ‘El Kaide devletinin’ kontrolünü yeniden ele geçirme planını incelemeden onaylayacak.

Yönetimin hız kazanmak için El Kaide ve diğer cihatçı gruplarla çatışmasını bekleyebiliriz.

Suriye ve Libya’da, CIA ve Özel Operasyonlar personeli silah akışını izlemeye ve kontrol altında tutmaya devam edecekler. Öldürülen Libya Amerikan Elçisi Christopher Stevens’ın, silah transferini gözlemlemek üzere Bingazi’de olduğunu biliyoruz. Obama onun ölümünün intikamını almak isteyecektir ve büyük sivil kayıplar verilse de, radikallere saldırmak için insansız hava araçları kullanmaktan çekinmeyecektir. Çünkü bu ABD askerleri için risk teşkil etmeyecektir.

Her şey sona erdiğinde Başkan Obama, miras olarak ne bırakmayı umuyor? Cumhuriyetçiler Kongre’de çoğunluğu oluşturmaya devam ediyorlar ve bu, ikinci döneminde önemli yeni yasaları geçirmekte zorluk yaşayacağı anlamına geliyor.

Fakat dışarıda, Arap-İsrail sorununa bir çözüm getirilmesi için ve reform gerçekleştirmeleri için Körfez ülkelerine, özellikle Bahreyn ve Suudi Arabistan’a baskı yapabilir ve böylece iz bırakabilir. Eğer ABD Ortadoğu petrolüne daha az bağımlı hale gelirse, mücadele daha sertleşebilir.

Seçim kampanyasının son günlerinde Obama, Usame bin Ladin’in öldürülmesi operasyonunu canlı olarak izlerken milyonların giydiğini gördüğü aynı bombardımancı ceketini giydi. Umalım ki bu onursuz davranışını en başarılı dönemi saymaz ve Ortadoğu’da bundan fazlasıyla hatırlanır.

- Bu yazı STAR Gazetesi için kaleme alınmıştır.