ABD-Türkiye ilişkileri geçmişi nedeniyle hep önemliydi. Ciddi müttefikliğin şimdiki duruma evrilmesinin sebepleri açıktır. Ama halen ABD kendi açığını değil Türkiye'den beklentileri üzerine siyaset anlayışını kabullenmektedir. Oysa Türkiye ve özellikle Erdoğan durup dururken ilişkileri bozan tarafı olmadı hele ilk bozan taraf hiç olmadı. ABD geriye dönüp baktığımızda müttefiklik çerçevesini doğru kullanmadı. Dahası Türkiye'nin sınırında terör devleti kurgusundan da şimdilik hiç ama hiç vazgeçmedi. Türkiye'nin taleplerini hatta hava savunma sistemi talebi konusunda da ilişkileri sekteye uğratan tavırlarını sergiledi. Dolayısıyla ABD tarafının gerekçelerinin tamamen siyasi olduğu, hiçbir teknik gerekçelere sahip olmadığı açıktır. Rusya -Türkiye ilişkilerini özellikle S400 konusundaki dayatması dahil teknik altyapı içermemekte. Öyle olsaydı Hindistan'ın da S400 ve Rusya ilişkileri durumu olmasına rağmen ona yönelik agresif tavır söz konusu değildir. Nedeni açıktır. Asya pasifik dönemine girdiğimiz bu zaman diliminde Hindistan ABD için stratejik anlam ifade ediyor. Dolayısı ile orada ambargo, yaptırım gibi dayatmalara evrilmeyen ABD'nin Türkiye'ye halen bezdirme mekanizmasını dayatması ciddi siyasi tavır olduğundandır. Suriye' de kurmak istedikleri terör devleti konusundan da vazgeçtiklerini ifade etmiş değiller. Bu durumda konuyu sadece Türkiye'nin eksen değişimi gibi sığ neden üzerine odaklamak kasıtlıdır, garezlidir.
Tüm bu nedenler ortada varken oluşan güven sorunu yabana atılacak değil. Karşılıklı güven kaybı ve nedenleri tartışılır tabii ki. Ama açık olan tek şey, bu durum Türkiye'nin ulusal güvenlik meselelerini savunduğu için oluştu ve ABD eski Türkiye tanımı ile yeni Türkiye'ye dikte etmek anlayışından vazgeçmedi. Meselenin temel sorunu da burasıdır. Peki son Biden ve Erdoğan görüşmesinden çıkan ana başlıklara bakıldığında ilişkilerin olumlu tarafa evrilmesi mümkün mü?
ABD başkanının kullandığı cümlelere bakıldığında hem Türk hem de Amerikan yetkililerinden gelen teyitlere bakıldığında iyi niyet beyanı şimdiki durumda iyi bir gelişmedir. Bunca sorunun tek görüşmede çözülmesini beklemek tabii ki absürt olurdu. En azından ona göre ki Türkiye'nin ulusal çıkarlarını tehdit eden Amerikan politikalarından vazgeçildiğine dair tutum söz konusu değildir. Ama ortak çalışma mekanizmasının kurulmasına yönelik niyet ilişkileri kopmadan devam ettirilmesine yanaşıldığını bize izah ediyor. Tabii bu Türkiye'nin diplomasi kanallarının çalıştırılması konusundaki tutumunun sonucu olarak okunmalıdır. ABD'nin yumuşak dil kullanması ilişkileri koparmak istememesi tabii ki Amerikan çıkarları bakımından da önem arz ediyor. Lakin hiç kuskusuz derin sorunların çözümü için sadece Türkiye'nin değil ABD'nin özellikle Türkiye tanımını güncellemesi ile mümkün olur. Eski tanım ile dayatmaya devam ederse esas ilişki koparan tarafın ABD olduğunu da teyit etmekte yarar vardır. Şimdilik ise iyi niyet beyanının ortadan kalkması için oluşan güven sorunu giderilmelidir. Ve burada esas elini taşın altına koyacak tarafın ABD olduğunu ifade etmemiz yanlış yorum olmaz.
Karşılıklı oluşan güven sorunu hafifletilmezse ilişkilerin normal mecraya dönüşmesi zorlaşacaktır.
ABD'nin bu yeni dönem Türkiye tanımını güncellemesi kendi çıkarları açısından da elzemdir. PKK ve türü örgütlere mesafe koymadan silah desteği geri çekilmeden ABD'nin bölge politikaları Türkiye açısından sorun oluşturmaya devam edecektir hiç kuşkusuz. ABD'nin Asya-Pasifik üzerine yoğunlaşan politikalarının paralelinde okuma yaparsak Türkiye gibi müttefikini kaybettirmek istememesi anlaşılırdır. Lakin bunu yaparken Rusya Türkiye ilişkileri üzerine yoğunlaşmaya devam ederse ve yahut tarafını seç gibi sorunlu siyaset anlayışına istinat etmeyi bırakmazsa ilişkilerin normale dönmesi yine zorlaşacaktır. Yani kısacası burada tanım güncellemesi işinde ABD kendisini yeniden revize etmek zorundadır.
Eski bakış açısı ile yeni dünya kurgusunun mümkün olmadığını en iyi bilen ABD'dir. Böyle olmasaydı yeni yazılım kafası ile iletişim ve ilişkiler sistematiğine yönelmezdi. Bunu bildiğindedir ki tüm eski yöntemleri değil yani iletişim sistematiğini yeni ekosistem arayışına bulduğu yöntemleri tanımları devreye sokmakta. Peki bunun elzem olduğunu bilmesine rağmen neden yeni dünyaya eski yöntem siyaset anlayışı ile dizayn vermek istiyor? kendisinin birçok konulara bakış açısının değişmesine çıkarları gereği normal baktığı gibi müttefiklerinin de özellikle Türkiye'nin de bu çıkarları doğrultusunda yeni dünya tanımına bakmasını kabullenmek zorundadır. Esas sorun burasıdır. Bu tanımı yenilemeden ABD Türkiye ilişkilerinin düzelmesi çetin durumdur. Şimdilik Rusya Türkiye ilişkilerinin daha da ileriye taşınmaması için çalışma mekanizması düşünmesi olumlu tavır olabilir. Lakin bu durum Türkiye Rusya ilişkilerinin bozulmasına yorumlanmamalıdır. Türkiye'nin böyle bir tercih yapma zorunluluğu yoktur. Hele hele bu kadar güven sorunu oluşmuşken kimseyi karşımıza taraf alacak lüksümüzün olmadığı da açıktır. Türkiye stratejik konumu nedeniyle tarihi arkaplanı fıtratı gereği Asya Avrupa arasında konumlanmış durumda. Bu fıtrat her iki tarafa da yakın ve ilgili durma zorunluluğu oluşturuyor. İlişkiler karşılıklı tavizlerle pekişir tabii ki. Lakin bu tavizler ulusal güvenlik konuları sınırlarını zorlarsa buna Türkiye'nin tavrı nettir.
Bu ilişkilerin geleceği ABD'nin tutumu tavrı ile daha net şekillenecektir. Çünkü yanlış yapan ilke dışı tutum sergileyen Amerikan devleti oldu. Bunun düzeltilmesi için esas çabayı o harcamalıdır. Söylemler değil eylemde tavır önemlidir.