38 yýl önceki “12 Eylül Darbesi”ni iyi anlarsak, bugün ABD ile yaþadýðýmýz sýkýntýlarýn teþhisini de doðru koyarýz.
Hatýrlýyor musunuz; polisler doktorlar, öðrenciler hatta aile fertleri bile saðcý-solcu diye ikiye bölünmüþ, birbirini öldürüyordu.
Her sabah helalleþirdik.
O süreci, 80 öncesi okuduðum Galatasaray Mühendislikte iliklerime kadar yaþadým.
Her tamirattan sonra tekrar bombalanan okulumuz, cam borcunu ödeyemez hale gelince bütün pencereler naylonla kaplanmýþtý.
Kalorifersiz “Ecevit kýþý”nda, paltolarla ders iþliyorduk!
Bu þartlarda, mühendislik gibi aðýr bir eðitimi 4 yýlda tamamlamayý baþarmýþtým ama “Bitirme Ýmtihanlarý” yapýlamadýðý için mezun olamýyordum.
Derken 12 Eylül imdadýmýza yetiþti!
Olaylar býçak gibi kesilmiþti.
Herkes derin bir “Oh” çekti, “Dünya varmýþ” dedi.
Ama sonra gözümüzdeki perde kalkýnca öðrendik ki hepimiz; uzun metrajlý bir “Amerikan filmi”nin figüranlarýymýþýz.
5 binden fazla gencimiz sýrf bu filmin; “gerçekçi” olmasý için can vermiþ.
Meðer iþin aslý çok farklýymýþ.
Ambargo kararýna raðmen geri adým atmayan Türkiye, bir de üsleri ABD’ye kapatma cüretinde bulunmuþtu!
1979’da, bölgedeki “en sadýk müttefiki” Þah Pehlevi’yi de kaybeden Amerika için, “Türkiye’yi yola getirmek” þart olmuþtu!
Bunun için de uzun bir senaryo sahneye konmuþtu.
Meðer o acýlarý bize sýrf, “Yeter, asker gelsin” dedirtmek için çektirmiþler.
Anarþiyi 12 Eylül’de býçak gibi kesenler, onun için yýllarca uzaktan seyretmiþ.
Hatta Maraþ ve Çorum gibi illerimizde, halký birbirine kýrdýrmak için cinayetler iþlenmiþ.
Nitekim darbeden sonra biz, “eþeðini kaybedip tekrar bulunca sevinen gariban”ýn hesabý, “Anarþi bitti” diye avunurken, asýl kazanan ABD olmuþ; bütün istekleri derhal yerine gelmiþ.
Darbecilerin ilk iþi kapatýlan üsleri açmak ve Yunanistan’a; NATO için destur vermek olmuþtu.
Darbeden sonra CIA Þefi Paul Henze’in, Baþkan Carter’a verdiði “Bizim çocuklar baþardý” müjdesinin(!) hikmeti buydu.
Amerika’nýn, Türkiye’de yaptýðý bu “rot-balans ayarý” ilk deðildi ve maalesef son da olmayacaktý.
Ülkeyi yönetenler ne zaman ABD’nin “stratejik çýkarlarý” yerine millî menfaatlerimizi öne alsa, CIA; içimizdeki “o çocuklarý”na sinyali çakýyor ve “ayný film” vizyona sokuluyordu.
Hep böyle olmuþtu…
1960 öncesi merhum Menderes, aynen þimdiki gibi Rusya ile iliþkileri geliþtirmeye kalkýnca, Moskova randevusuna birkaç gün kala, “don”dan bahanelerle indirildi ve asýldý.
(46 yýl sonra, Cumhurbaþkaný Erdoðan’a da yine Moskova gezisi öncesinde 15 Temmuz darbesi yapýldý. Ama bu sefer, benim de takip ettiðim o gezi engellenemedi.)
1971’deki “ayar”ý, dönemin Dýþiþleri Bakaný Çaðlayangil çok net anlatýyor, “ABD Büyükelçisi, ‘Haþhaþ ekimini durdurun’ dedi. Demirel kabul etmeyince, ‘Bundan çok fena neticeler doðacak’ dedi. Üç ay sonra bizim hükümet (12 Mart muhtýrasý ile) devrildi” diyor.
Tesadüfe bakýn ki, cunta baþbakaný Nihat Erim’in ilk iþi haþhaþ ekimini yasaklamak oluyor.
Merak etmeyin; 28 Þubat da “modern” bir Amerikan darbesiydi.
Dönemin Dýþiþleri Bakaný Cristopher’ýn, 30 Ekim 1996 tarihinde Ankara Büyükelçiliðine gönderdiði belgede, “Refah-Yol hükümeti Batý’dan (yani ABD’den)koparak; Arap ve Ýslam dünyasý ile baðlarýný yeniden kuvvetlendirmeye çalýþýyor. Bu, bizim menfaatlerimize aykýrýdýr, düþmancadýr” deniyor ve “Türkiye, ABD’nin anahtar stratejik ortaðý (!) olarak kalmak mecburiyetindedir. Türk askeriyesi, bu sonucu elde etmek için harekete geçmelidir. Bu konudaki aksiyon planlarýnýzý bekliyorum” talimatýyla, “Amerikan tarzý çözüm” süreci baþlatýlýyordu.
Bu sefer Amerika’nýn; “medyadaki o çocuklarý” yüksek performans gösterince, hazýrlýk için 8 aylýk süre yetmiþti.
Anladýnýz mý þimdi “týrmanan irtica”yý?
Anladýnýz mý, bütün muhafazakâr kurumlarýn ocaðýna incir aðacý dikilirken, FETÖ þirketlerine kapýlarýn niye sonuna kadar açýldýðýný?
Geldik konunun “kilit taþý”na...
Bütün darbeler, muhtýralar askerin iþi olabilir ama asýl ortamý hazýrlayan, laf zamanýnda demokratlýðý kimseye býrakmayan ama aslýnda “darbe þeriki” olan gazetecilerdir.
Dindarlarýn tehdit oluþturduðunu iddia ederek, “Rejime ve laikliðe sahip çýkýyoruz” bahanesiyle, “darbelerin olgunlaþtýrýlmasý” görevini hep onlar üstlendi.
Bu millet düþmanlarý, öyle yüzsüz ve küstah ki, Amerikan operasyonu olduðu ortaya çýktýktan sonra bile, hâlâ darbelere destek vermekle övünebiliyorlar.
Bu gazeteci kýlýklý “darbecilerin amirali” Ertuðrul Özkök, özellikle AK Parti iktidarý döneminde yazdýðý yazýlarda, “28 Þubat’ý hâlâ destekliyorum, Kenan Evren’i açýkça savunacak cesarete sahip çok az yazardan biriyim” diyerek, demokrasiye ve darbelerin hedefi olan siyasetçilere meydan okumaya devam ediyor.
Daha da garibi, 28 Þubat Davasý’nýn; 5 Temmuz 2018 tarihinde yayýnlanan “Gerekçeli Karar” metninde, bu darbeciler için; “Genelkurmay’ýn talimatlarý doðrultusunda; gerçek olmayan haberler ürettiler, sanal irtica haberleriyle gündem oluþturdular. Bu genel yayýn yönetmenlerinin desteði olmasaydý, 28 Þubat darbesi gerçekleþmezdi. Bu gazeteciler Anayasa’yý ilga ve hükümeti düþürme suçlarýnýn þerikleridir” denilmekte ve Ertuðrul Özkök’ün de içinde bulunduðu “darbeci gazeteciler” isim isim sayýlmaktadýr. (Bilmeyen varsa; “þeriki”, ortaðý demektir...)
Ama bunlar hâlâ kurulduklarý köþelerinde operasyonlarýna devam ediyorlar.
Yargý “Bunlar darbeci” diyor ama gereðini yapmýyor.
Allah aþkýna; Türkiye’de gazetecinin darbe yapmasý serbest de bizim haberimiz mi yok?
ABD ile iliþkilerimizin geldiði vahim noktayý bu “hatýrlatmalardan” sonra deðerlendirirsek, olup bitenlere daha saðlýklý teþhis koyabiliriz.
Baþýndan bu yana, Türkiye’de; ABD’nin her zorlandýðýnda kullandýðý bu “Ýngiliz Anahtarý”, son yýllarda iþ görmez oldu.
1 Mart 2003’te baþlayan hayal kýrýklýðý (!) günümüze kadar; katlanarak devam etti.
Her fiyaskodan sonra “Türkiye’ye daha büyük bir ders verme” teþebbüsü, daha büyük bir hezimetle sonuçlanýyor.
***
Somutlaþtýralým...
2007’de Erdoðan’ýn, kendisine karþý oluþturulan “siyaset, yargý ve asker” þeytan üçgeninden “millet ile birlikte” çýkma taktiði, Amerikalýlar için “alarm” oldu.
Bu kapý açýlýrsa, Türkiye’deki bütün operasyonlarýnýn zemini olan “vesayet platformu” devre dýþý kalacaktý!
Zira, “kuruluþ” aþamasýnda yerleþtirdikleri o “vesayet sensörleri” sayesinde, 1923’ten bu yana Türkiye’ye uzaktan kumanda edebiliyorlardý.
Halkýn iradesini emperyalistlerin hizmetine sunan bu vesayet sistemi sürmeliydi!
Onun için 2008’de AK Parti’yi kapatarak meseleyi kökten çözmek (!) istediler, olmadý.
***
Sonra daha kapsamlý planý devreye soktular.
40 yýldýr sinsice olgunlaþtýrýlan FETÖ’ye “Yürü” denildi.
“17-25 Yargý Darbesi” bu amaçla tertiplendi ama o da amacýna ulaþamadý.
Sonrasýnda Erdoðan’ýn, “halkýn seçtiði ilk cumhurbaþkaný” olmamasý için FETÖ baþta olmak üzere çok yýrtýndýlar, yine engelleyemediler.
Ama 7 Haziran seçimlerinde görülmemiþ bir operasyonla, FETÖ’nün yaný sýra iþ adamlarýndan siyasetçilere ve medya mensuplarýna kadar bütün Erdoðan karþýtlarý, “terörü bitirecek tek yöntem” aldatmacasýyla, HDP’yi Meclis’e taþýyarak; AK Parti’yi düþürmeyi baþardýlar.
Ýkinci adým ise “Büyük Koalisyon” ayaðýna, AK Parti’nin CHP ile hükümet kurmasýný saðlayarak cenaze törenini tamamlamaktý.
Böylece Erdoðan’ýn altýndaki halýyý da çekmiþ olacaklardý.
Ancak Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn liderlik dehasý sonucu 1 Kasým 2015’te bu senaryo da çöpe gitti.
Bu gidiþattan hiç hoþlanmayan ABD, kabaran öfkesiyle bölgemizdeki bütün ekibine “Altýn Vuruþ” talimatý verdi.
PKK, tarihinde ilk defa; þehirleri iþgal etmek için “hendek terörü”nü baþlattý.
FETÖ’ye, istihbarat baþta olmak üzere devletin bütün imkânlarýný kullanarak, hendek terörünü desteklemesi talimatý verildi.
PKK, Doðu ve Güneydoðu’da hayatý zindan edecek, halk yine “asker gelsin” diyecek, peþinden de FETÖ devreye girecekti.
PKK, polis ve asker kýlýðýndaki FETÖ’cülerin yoðun desteðine raðmen açtýðý hendeklere gömüldü ama “son darbe”, planlandýðý gibi 15 Temmuz 2016’da devreye sokuldu.
Ýlk hengâmede, sýnýrda hazýr bekleyen PKK ve DEAÞ teröristleri açýlan kapýlardan silahlarýyla içeri dalacak ve FETÖ’cü yandaþlarýyla birlikte Türkiye’yi “Suriye”ye çevireceklerdi.
Böylece, Batýlý müttefiklerimiz diktatör (!) Erdoðan’dan kurtulacak, “bir ülkeye daha demokrasi getirmekle” övünecekti!
Böylece, Türkiye’nin parçalanmasýyla kýyamete kadar savaþtan kurtulamayacak olan bu bölge, “Büyük Ýsrail”e hazýr hale gelecekti.
Ama yine olmadý.
Üstelik, ABD çok fena açýða düþmüþ, suçüstü yakalanmýþtý.
Bu hezimet, Amerika’nýn Suriye’deki planlarýný da altüst etti.
15 Temmuz’dan sonra enfeksiyondan arýnan TSK, düzenlediði iki harekâtla ABD’nin, PKK/PYD ve DEAÞ iþbirliði ile Akdeniz’e kadar uzatmaya çalýþtýðý “Türkiye’yi by-pass koridoru”nu kalbinden hançerledi.
Bütün “vekillerinin” iflas etmesi üzerine, Amerika 15 Temmuz’dan sonra bizzat sahaya inmek zorunda kaldý.
Sürekli kaybetmekten kaynaklanan agresiflik, Trump’ýn haydutluðuyla da birleþince Amerika, eline geçeni Türkiye’ye fýrlatmaya baþladý.
Hatta meseleyi, Türkiye ile Haçlý-Siyonist ittifaký arasýnda cereyan eden “din savaþý”na dönüþtürdüler.
Önceki baþkanlarýn sürekli ertelediði Ýsrail Büyükelçiliðini Kudüs’e taþýma kararý, bu oyunun parçasýydý ama yine Türkiye’nin çabalarý sonucunda BM’de, görülmemiþ bir Kudüs hezimeti yaþadýlar.
Son günlerde maruz kaldýðýmýz dolar operasyonu da, “CIA papazý” meselesinden ziyade, bütün bu hezimetlerin rövanþýný almak için Trump’ýn; bizzat ön saflarda yürüttüðü bir saldýrýdýr.
***
ABD ile yaþadýðýmýz bütün bu problemlerin sebebi ise “Bizim millî menfaatlerimizi de dikkate alan, karþýlýklý ortak çýkarlar üzerinden yürüyen bir iliþkimiz olsun” talebimizdir.
Durum böyleyken, sýrf Erdoðan düþmanlýðýnýn verdiði basiretsizlikle, “Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesinden ayrýlmasaydýk baþýmýza bunlar gelmezdi” diyen içimizdeki Amerikalýlarýn, aslýnda kiminle beraber olduklarý net anlaþýlmaktadýr.
Ýþin özü, Amerika yine “o eski günleri ve o çocuklarý”ný arýyor.
Oysa Yýldýrým Gürses’i dinleseler; boþuna beklemezlerdi:
Gelmez o günler,
Dönmez o günler,
Mazide kaldý hep...