Önce ABD Savunma Bakanlýðý (Pentagon), ardýndan Dýþiþleri Bakanlýðý, (PKK uzantýsý PYD/YPG'den oluþturulan) SDG güçlerinden ‘sýnýr muhafýz gücü’ kurulacaðýný yalanladý.
Açýklamalar, Cumhurbaþkaný Recep Tayyip Erdoðan’ýn bunu ‘terörist ordusu’ diye tanýmlamasýndan ve “Terör unsurlarýný nerede olsa vururuz; orada bayraðýnýzý biz teslim etmek zorunda kalmayalým; üniformalardaki armalarýnýzý da gömmek zorunda kalmayalým” sözlerinden sonra geldi.
Ayný mesaj, ayný sertlikte MGK kararýnda da, hükümet açýklamasýnda da tekrarlandý.
Önce þunu tespit edelim;
ABD sadece ‘sýnýr güvenlik gücü’ açýklamasýndan geri adým attý.
YPG/SDG’yi desteklemekten vazgeçmedi.
Sadece, örgütü destekleme gerekçesini “DEAÞ’la savaþ”tan, “Göç edenlerin geri dönüþünde güvenliðin saðlanmasý ve DEAÞ’ýn yeniden ortaya çýkmamasý” þeklinde deðiþtirdi.
Yani ABD Suriye’de kalmaya ve örgütü desteklemeye devam edecek.
Zira;
ABD’nin PKK/PYD/YPG üzerinden üç hesabý vardý:
1- Örgütü Suriye’deki çatýþmadan en savaþçý, en organize ve en donanýmlý güç olarak çýkarmak.
2- Örgütün ülkenin en büyük ve en deðerli topraklara sahip olmasýný saðlamak. (Bugün örgütün kontrol ettiði topraklar, kuzeyde Türkiye sýnýrýndan güneyde Fýrat havzasý boyunca uzanan sulak ve petrol alanlarýna doðru yamuk bir ‘T’ çiziyor ve Suriye’nin 4’te birini kaplýyor.)
3- Silahlý güç ve toprak/petrol zenginliðiyle örgütü Suriye’de siyasi çözümün ‘en güçlü parçasý’ haline getirmek.
***
ABD hedeflerinden ikisini yerine getirdi, þimdi üçüncüyü zorluyor: Örgütü Cenevre Görüþmeleri’nde masaya oturtmak.
Bunun için Türkiye’nin ‘ikna edilmesi’ gerek.
Þimdi bunun altyapýsýný hazýrlýyorlar.
“Türkiye’nin hassasiyetlerini biliyoruz. PKK ile mücadelesine destek veriyoruz. Afrin’deki PYD bizi ilgilendirmiyor. SDG’den sýnýr gücü kurmayacaðýz.” Vb…
Dýþiþleri Bakaný Rex Tillerson, SDG’nin DEAÞ’la mücadelede baþarýlý olduðunu; ancak “Bunun, yerelde yönetim sorunlarýný ve Suriye’nin kuzeyindeki insanlarýn temsili sorununu çözmediðini” söyledi;
“Siyasi sürecin komþularý tehdit etmemesi, aksine komþularýn güvenliðini garanti edecek þekilde saðlanmasý, bunun için de Türkiye ile yakýn iþbirliðinin gerektiðini” vurguladý.
Tillerson, Türkiye’ye beklediði mesajlarý verdi; ancak ardýndan ‘yerelde yönetim ve temsil sorununu çözmüþ’ bir SDG’nin Cenevre’de olmasý gerektiðini de ima etti.
Bu nasýl olacak?
Türkiye, ‘terör örgütünün bulunduðu bir masada yer almayacaðýný’ açýklamýþtý.
ABD’nin SDG’yi ‘yine’ bir isim deðiþikliði ve daha fazla farklý ‘yerel’ unsurlarýn eklenmesiyle ‘yeni bir kýlýf’a sokmasý Türkiye’yi tatmin eder mi?
Göründüðü kadarýyla etmez.
Ankara’nýn çabasý; YPG/SDG’nin deðil, aksine onlarýn Suriye’nin kuzeyinden ‘sürdüðü’ Kürt, Arap ve Türkmenlerin Cenevre’de (ve Astana’da) temsil edilmesi.
Ankara ABD’nin sözlerine güvenmiyor; ‘sahada ne yapacaðýna’ bakacak.
Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdað’ýn, “ABD yönetiminin Suriye ile ilgili Türkiye'ye söyledikleriyle arazide yaptýklarý arasýnda çok büyük çeliþki olduðunu” söylemesi bunu yansýtýyor.
Zira;
Tillerson’ýn “Böyle bir planlama yok” dediði ‘sýnýr güvenlik gücü’ açýklamasýný, DEAÞ’la Mücadelede Uluslararasý Koalisyon’un sözcüsü ABD’li Albay Albay Dillon 15 Ocak’ta yapmýþ ve “bu gücün 15+15 bin kiþilik iki etap halinde kurulacaðý; kuzeyde Kürt, güney ve doðuda Arap unsurlarýn görevlendirileceði” ayrýntýlarý da vermiþti.
‘Kafasýna göre’ konuþsaydý görevden alýnýrdý; Böyle bir planlama var.
Bundan geri adým atýldýysa, bunun ‘açýkça’ söylenmesi ve karþýlýðýnýn sahada görünmesi gerekiyor.
Ankara’nýn ikinci beklentisi ise MGK kararýnda da belirtilen; “DEAÞ’la fiili mücadele büyük ölçüde bittiðine göre, PKK/PYD/YPG terör örgütüne verilen silah, araç ve gereçlerin derhal geri alýnmasý.”
Zira;
ABD’nin gerekçelerine göre, “DEAÞ’tan boþaltýlan alanlara geri dönecek halkýn güvenliði” ve “DEAÞ’ýn yeniden ortaya çýkmasýnýn önlenmesi” için devasa zýrhlý araçlara, füzelere ve aðýr silahlara ihtiyaç yok.