ABD’nin jeo-stratejik ve teo-politik körlüğü

Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’ye karşı haksız ve hukuksuz olduğu kadar, akılsızca da bir siyaset güdüyor. 

Obama döneminde kesifleşen, Trump döneminde keskinleşen Türkiye’ye düşmanlık siyasetinden günün sonunda zararlı çıkacak olanın kendisi olduğunu göremeyecek kadar akıldan yoksun bir tutum bu

Üstelik bir devamlılık sergiliyor. ABD’nin Türkiye ile ilişkileri hem Demokratlar, hem Cumhuriyetçiler döneminde farklı gerekçeler ve farklı motivasyonlarla, ama aynı yönde ve istikrarla bozuluyor. 

Demokrat Obama döneminde ABD, yakın bölgemize ve ülkemize “jeo-stratejik” sebeplerle saldırdı. 

Cumhuriyetçi Trump zamanında aynı saldırganlık sürdü, FETÖ ve PKK korundu. Bu kez gerekçeler “teo-politik”ti.  

*** 

Arap Baharının kışa çevrilmesi, DEAŞ’ın var edilmesi, PKK-YPG’ye alan açılması, İran yayılmacılığına imkan tanınması… S. Arabistan ve BAE etrafında oluşturulan cephe ile “ümmet”in fiilen bölünmesi...  

ABD’nin “İsrail’in güvenliği” vazifesini de aşan durumlar var. ABD büyükelçiliğinin İsrail’in başkenti ilan edilen Kudüs’e taşınması ve peşinden İsrail Meclisinin “Yahudi Ulus Devleti” ilanı...  

Mısır’a askeri darbe, Libya’ya müdahale, İran’ın hedefe konması… 

Sınırımızda Irak ve Suriye’de zayıflatılmış devletler; alan tutmuş, güçlendirilmiş terör örgütleri… 

PKK’nın ağır silahlarla donatılması, her türlü lojistik-medyatik-diplomatik desteğin verilmesi... 

PKK ile eş zamanlı olarak FETÖ’nün harekete geçirilmesi, başarısız işgal girişiminden sonra elebaşından firarilerine kadar korunması, onlara yeni imkanlar tanınması… 

Halkbank davası. Üç ay süren Türk pasaportlarına vize engeli. Devam eden tehdit diplomasisi… 

Üstelik tehdit sadece Türkiye’nin kara sınırlarında değil, kara sularında da sürüyor. 33 ayrı devletin donanması ve ABD’nin büyük petrol şirketleri Doğu Akdeniz. Türkiye her alanda sıkıştırılmış iken bir oldubitti ile Türkiye’nin ve KKTC’nin de hakkı olan zengin doğalgaz yataklarına Yunanistan ve GKRK adına el koymak isteniyor. 

Sıraladığımız bu saldırgan politikaların bazıları jeo-stratejik, bazıları teo-politik sebepli, ama hepsi aynı hedefe ayarlı.  

*** 

Kasım’da ABD’de Kongre seçimleri var ve 2020 seçimleri açısından Trump için hayati öneme sahip. 

Nüfusları 100 milyon olan, Beyaz Saray’ı ve Başkan’ı zorlayacak denli nüfuza sahip Evanjelikler de öyle. Başkan’ın mazereti, güya “stratejik ortak” ve “müttefik” ABD’nin ise sebepleri var yani… 

Zayıf, ram olan, hizaya gelen, bağımlı Türkiye’yi özlüyorlar

Lakin küstah oldukları kadar mankafalar da. Türkiye’nin tehditle sonuç alınan ülkelerden olmadığı gerçeğini hala idrak edebilmiş değiller. 

Türkiye devlet ve millet olarak kendine inançlı ve geri adım atmamak konusunda son derece kararlı. Eli de hiç öyle zayıf değil. Meselenin beka sınırına dayandığını çok iyi biliyor. 

Kurulmakta olan çok kutuplu dünyanın bir gereği olarak ilişkilerini çeşitlendiriyor, yeni işbirlikleri kuruyor, zıt kutupları dengeliyor, oyun bozuyor, oyun kuruyor, zaman kazanıyor, bu arada aşama aşama bağımsızlaşıyor, güçleniyor, başka ağlarla bulunduğu yere daha güçlü bağlanıyor

Üstelik seçimlerden yeni çıktı. Sistemini yeniledi; vesayeti yendi. Halkoyuyla seçilen Cumhurbaşkanı Erdoğan kabinesini açıkladı, 100 günlük iş planını ilan etti. ABD’ye karşı Meclis’ten ortak dayanışma metni de çıktı.

Toplumun ise dışarıdan gelen ve her türlüsü daha önce denenmiş olan saldırılara karşı sağlam bir bağışıklığı var

Ez cümle, Türkiye ile ilişkilerini düzeltme imkan ve ihtimalini giderek sıfırlıyor ABD. İnönü’nün dediği gibi çünkü; “yeni bir dünya kurulur, Türkiye de yerini alır”.