AK Parti, 2001’dekurulduðunda, kurucularý kýsa bir hükümet, biraz uzunca siyaset ve en çok yerel yönetim deneyimine sahipti. Belki bu yüzden, parti programý ve tek baþýna iktidar olarak çýkacaklarý 2002 seçim beyannamesinde iddialý hedefler koymalarý çok önemsenmemiþti.
Ancak, bu program ve hedeflere bugün yeniden bakýldýðýnda neredeyse tamamýnýn hayata geçirildiði görülüyor. Her adýma engel olan siyasi ve siyaset dýþý güç odaklarýyla da mücadele edilerek...
Baþbakan Erdoðan, sivil siyasetin prangalardan kurtulduðu ölçüde ülkenin her alanda nasýl büyüdüðünü
bizzat yaþayarak gördü, gösterdi. Ve bugün, Türkiye’nin kazandýklarýný korumasý ve ilerlemeye devam edebilmesi için yeni bir aþamaya geçmesi gerektiðini düþünüyor.
Bu aþama, AK Parti’nin yüzde 50’ye yakýn oyla üçüncü kez iktidara geldiði 2011 seçiminden önce açýkladýðý 2023 vizyonundaki ifadesiyle ‘Ýleri Demokrasi’... Seçimden sonra Erdoðan’ýn tartýþmaya açtýðý adýyla ‘Baþkanlýk Sistemi’...
2001’e dönelim.
AK Parti programýndaki þu ifadelere bakalým:
“Partimiz, Türkiye’deki siyaset anlayýþýnýn tümden gözden geçirilmesi gerektiðine inanmaktadýr. ... Daraltýlmýþ bölgeli ve tercihli seçim sistemi getirilecektir.... Dinamik bir devlet yapýsýnýn oluþturulmasý (...) temel hedeflerimiz arasýndadýr.”
2001’de bu ifade biraz daha ete kemiðe büründü:
“Olaðandýþý dönemler yaþayan Türkiye’nin normal demokrasiye geçmesi AK Parti iktidarýnda hýz kazandý. AK Parti, bu normalleþme sürecini tamamlayacak, ileri demokrasiye geçiþi saðlayacak.”
AK Parti bugünlerde bu ‘ileri demokrasi’nin de altýný dolduruyor; ‘yönetim sistemi’ni de içeren bir ‘siyaset vizyonu’ çalýþmasý yapýyor. Anayasa çalýþmalarý sürecinde baþkanlýk sisteminin de kamuoyunda tartýþýlmasý, olgunlaþmasý hedefleniyor. Baþbakan Erdoðan da bu sürece yeni kavramlar ekleyerek destek veriyor. Örneðin ‘partili cumhurbaþkaný’...
Bu ifade Erdoðan’ýn tartýþýlmasýný istediði sistemin hem ABD’deki baþkanlýðýn, hem de karar alma mekanizmalarýný týkayan çok parçalý parlamenter yapýnýn arýzalarýný taþýmayan bir sistem olduðunu gösteriyor.
1787’de kurulan ABD baþkanlýk sisteminin avantajlarý, “baþkan kendi ekibini belirler, hýzlý karar alýr, istikrarlý bir yönetim saðlar, yasama ve yargý tarafýndan denetlenir. Suistimallere en az açýk sistemdir” þeklinde özetleniyor. Ancak, ABD örneðinde “baþkanýn görevden alýnamamasý, meclis üyelerinin çoðunlukla ayný isimlerden oluþmasý” eleþtiriliyor. Ayrýca, daha sonra kurulan Latin Amerika ve Afrika baþkanlýk sistemleri iþaret edilerek, “despot rejimlere yol açtýðý” da bir tehlike olarak vurgulanýyor.
Sistem deðiþikliðine karþý çýkanlar ise parlamenter demokrasinin geliþtirilmesini öneriyorlar. Örneðin, “barajsýz dar bölgeli seçim sistemi” ile hem geniþ kesimlerin temsil edileceði, hem de iktidara aday ana partilerin bir þekilde meclise girebileceði belirtiliyor.
Baþbakan Erdoðan’ýn açýklamalarý ve AK Parti’de yapýlan deðerlendirmeler, bu iki sistemin avantajlarýný da dikkate alan bir yönetim biçimine iþaret ediyor. 2001 programýndaki ‘dar bölgeli seçim sistemi’ hedefi de bunun göstergesi sayýlabilir. Ayrýca, Erdoðan’ýn daha önce gündeme getirdiði ‘barajsýz, Türkiye milletvekilliði’ni de hatýrlamak gerekiyor.
Türkiye’nin ihtiyacý, halkýn her kesiminin temsil edildiði ‘etkin meclis’ ve o meclisin denetimi altýnda karar mekanizmalarýný hýzlý çalýþtýran ve gelecek vizyonu olan ‘güçlü liderlik’. Bölgede ve dünyada iddiasý olan bir Türkiye’nin ‘yeni bir sistemin mümkün olduðunu’ göstermesi gerekiyor.