Son dönemdeki en önemli kazanýmlarýmýzdan biri, Abdülhamid Han’a boca edilmiþ çamurun altýna gizlenen “Frenk” oyunlarýnýn ortaya çýkarýlmasýdýr.
Çünkü o “Kýzýl” iftiralarýn sebebi, tam yutmaya hazýrlandýklarý Osmanlý Ýmparatorluðu’nu yeniden þahlandýran hamleleriydi.
Her þeyi devþirmelere býrakýp keyfine baksaydý bunlar baþýna gelmez, hatta “kahraman” olurdu!
Oysa o, her ânýný ümmete ve millete hizmetle geçiren; gerçek bir kahramandý.
Mabeyn Baþkâtibi Esad Bey hatýralarýnda anlatýyor:
Sultan, acil iþ zuhur edince gece de olsa uyandýrýlmasýný isterdi.
Bir gece imza için yatak odasýnýn kapýsýný çaldým. Açýlmadý. Bir daha çaldým. Yine açýlmadý. Tekrar çalacaðým sýrada, kapý açýldý. Karþýma çýkan Sultan yüzünü siliyordu. "Evlât, kusuruma bakma! Ýlk çalýþta kalktým. Gece yarýsý, mühim bir imza için geldiðini anladým. Bu milletin hiçbir evrakýný abdestsiz imza etmedim. Abdest almak için geciktim” dedi, sonra besmele ile imzaladý.
Böyle bir insan için Ýngiliz Gladstone ile Fransýz Vandal’ýn baþlattýðý, “Kýzýl Sultan, katil, diktatör, tiran” iftiralarý, ne vahimdir ki, içeride dýþarýdan daha fazla alýcý buldu.
Osmanlý’nýn kötü gidiþini durduracaðýný iddia eden “Batýlý aydýn”lar, makam hýrslarý uðruna Abdülhamid Han’a “savaþ” ilan ettiler ve darbe ile tahttan indirip Ýstanbul’dan sürdüler.
Vefatýnýn 100. yýlýnda “Hanedan” üyelerinin, kendi milleti ile Fransýzca konuþmasý, hýyanetin boyutlarýný ortaya koyan en çarpýcý örnektir.
“Osmanlý’yý kurtarmak için önce Abdülhamid’ten kurtarmak lazým” diyen ilericilerimiz (!) sayesinde Haçlýlar amacýna ulaþmýþ, “son kale”miz olan Anadolu bile paylaþýlmýþtý.
Çok þükür ki bu asil millet, Batýlý sýrtlanlarý geldikleri yere gönderdi.
Gel gör ki, Haçlýlarý Çanakkale’den sokmamýþ, Anadolu’dan kovalamýþtýk ama içimizden atamadýðýmýz zihniyetleri, Abdülhamid Han hakkýndaki iftiralarý maalesef “yeni devlet”e de taþýmýþtý.
“Ýngiliz kapaný” ders kitaplarýmýza kadar girdi, nice nesiller zehirlendi.
Böylece, Osmanlý’yý cephede yýkamayan Haçlýlara kapýyý içeriden açan darbecilerin, “Ýttihat, terakki, demokrasi” gibi yaldýzlý söylemlerle milleti nasýl kandýrdýklarý, bu “kýzýl perde” sayesinde bizden gizlendi.
Çünkü bu yöntem Türkiye’yi yýkmak için de kullanýlacaktý, deþifre olmamalýydý!
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, Osmanlý’ya ve Abdülhamid Han’a uygulanan uzaktan kumandalý “imha planý”, Türkiye ve Erdoðan’ýn muhatap olduðu kuþatma ve iftiralarla tam örtüþüyor.
Ayný plan tatbik edildi.
Hedef sadece Türkiye de deðildi.
Yüz yýllýk Batý anestezisinden uyanan Türkiye’nin, Osmanlý coðrafyasý ile gönül köprülerini yeniden kurmasý kâbuslarýný geri getirdi.
Türkiye mutlaka tökezletilmeli, böylece Ýslam coðrafyasýndaki kalkýþma da büyümeden önlenmeliydi!
Aslýnda iþin sonuna da gelmiþlerdi.
15 Temmuz baþarýlý olsaydý; ikinci bir “31 Mart Vakasý” olarak tarihte yerini alacak ve Abdülhamid Han’ýn yanýna yeni bir “diktatör” (!) daha gönderilecekti.
Çok þükür ki bu sefer hesap þaþtý.
Ama iþler daha da karýþtý.
Uzaktan kumandalarý devre dýþý kalan emperyalistler bizzat sahneye indi.
Nitekim bugün Türkiye, Kurtuluþ Savaþý’ndakinden çok daha kapsamlý ve karmaþýk bir kuþatma altýndadýr.
Ama çok þükür ki milletimiz oyunu çözdü, içimizdeki figüranlarý da arkasýndaki ecnebi oyuncularý da gördü.
Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn “Abdülhamid, Osmanlý’nýn Cumhuriyet ile barýþmasýdýr” ifadesinin önemini tam kavrayabilmek için Batý’daki etkisine bakmak gerekir.
Çünkü Abdülhamid Han’a yapýlanlarý anlamak, bugünkü büyük oyunun þifresini çözmek demektir.