Þu kanýtlanmýþ bir gerçektir; ekonomi gündeminin yoðun olduðu ve birçok ekonomi haberinin iç içe geçtiði günleri mutlaka çok þiddetli siyasi çekiþmeler ve olaylar takip eder. Diyeceksiniz ‘siyaset gündeminin de az yoðun olduðu söylenemez’ ama yine de önümüze gelen ekonomi haberleri bana çok daha büyük bir kapýþmanýn eþiðinde olduðumuzu söylüyor.
Avrupa ve ABD’de olan biteni saymýyorum bile... Avrupa Merkez Bankasý (ECB) hâlâ atacaðý adýmlarý -net olarak- açýklayamýyor; yani Avrupa yürüme yeteneðini kaybeden ‘hasta bir adam’ gibi...
ABD’de Obama yönetimini, þu sýralar Kongre seçimleri telaþý sarmýþ durumda; çünkü Kongre’de Cumhuriyetçiler’in Temsilciler Meclisi’nden sonra Senato’da da üstünlüðü ele geçirme ihtimali var ve bu ihtimalin gerçekleþmesi Obama’nýn kuþatýlmýþlýk derecesini artýracak.
Bu durum, 2016’ya giderken ABD’nin yolunu belirleyecek önemde; çünkü iki önemli alanda neocon cephesi Obama’nýn önünü kesmek istiyor; birincisi ekonomi, ikincisi ise dýþ politika.
Obama için zor süreç
Fed’deki faiz mücadelesinden de anlaþýldýðý üzere, ekonomi de, neocon cephesi, 1995’te olduðu gibi, Demokrat yönetimin yüksek faiz, deðerli dolar çevrimine dönmesini istiyor. Bunun siyasi karþýlýðý tabii ki dýþ politikada köklü deðiþikliktir. Yani iþgalci, saldýrgan ABD’nin geriye dönmesidir. Eðer bu olursa Türkiye’nin daha fazla hedef olacaðýný, þimdi yaþadýðýmýz kuþatýlmýþlýðý misliyle yaþayacaðýmýzdan kimsenin þüphesi olmasýn.
Bu durumda ABD, hem Pasifik’e hem de Ortadoðu ve Türkiye’yi de içine alan Doðu Avrupa coðrafyasýna fiili olarak müdahale edecektir. Yani, þimdiki Demokrat hükümetin yaptýðý gibi, bölge ve ülke dinamiklerine þansýný býrakmayacak, söz konusu bölgelerde ve ülkelerde ‘içerideki’ unsurlarýyla yönetime doðrudan ortak olmak isteyecektir.
Biz bunun ilk iþaretlerini 17 Aralýk sürecinde gördük. Þimdi ortaya çýkýyor ki, ABD’deki savaþ cephesi, elindeki Türkiye çýkýþlý ama ABD merkezli örgütü, 17 Aralýk operasyonunda kullandý. Ýþte eðer ki, ABD’de yeni bir neocon iktidarýn mutlak hakimiyeti yeniden tesis edilirse, Türkiye gibi ülkeler sürekli olarak bu tür ‘iç’ örgütlerin ve devlet içindeki ‘dýþ’ baðlantýlý yapýlarýn tehdidi altýnda olacaklardýr.
Çin ne yapýyor?
Ama, tabii ki 20. yüzyýlda deðiliz. Bakýn Çin, Yeni Ýpek Yolu güzergahý için þimdiden 17 milyar dolara yakýn (100 milyar yuan) bir meblaðý ayýrarak, bu deðeri yatýrým fonuna dönüþtürdü. Çin Devlet Baþkaný Xi Jinping’in talimatýyla kurulan bu fon, Yeni Ýpek Yolu üzerinde olan, Orta Asya, Ortadoðu, Güney Asya, Güneydoðu Asya ve Doðu Avrupa güzergahlarýndaki altyapý yatýrýmlarýný finanse edecek. Çin, burada bu fonu tamamen milli bankalarýyla oluþturuyor. Dolayýsýyla hangi stratejik projenin finanse edileceði ve ne þartlarda finanse edileceði Çin ile söz konusu projeye ev sahipliði yapacak ülke arasýnda ticari ‘sýr’ olarak kalacak. Buradan iki önemli sonuç çýkar; birincisi Çin, küresel bir pazar peþinde ve bunun altyapýsýný kendi gücüyle yapýyor. Bu, ayný zamanda, sürekli sermaye ihracý demektir, sürekli sermaye ihracý da, yeni bir egemenlik paradigmasý anlamýna gelir. Bu egemenlik paradigmasý, 18. yüzyýldan itibaren Ýngiltere’nin sömürgeci bir imparatorluk olarak geliþtirdiði yaðmacý, yokedici hegemonyacý paradigmadan çok ayrý yeni bir ‘kalkýnma’ ve ortak zenginleþme (gerçek anlamda commonwealt) yoludur.
Bu yol, hiç þüphesiz, Türkiye’nin yeni yolu ile buluþtuðu zaman yalnýz Asya coðrafyasýný deðil, Avrupa’yý da yeniden inþa edecek yeni bir ekonomik ve siyasal oluþumunu karþýmýza çýkaracaktýr.
Yeni bir Batý krizi...
Þu anda dünyanýn en önemli yatýrýmcýlarýndan olan Bill Gross, geçenlerde, Janus Capital için yaptýðý ‘yatýrým deðerlendirmesinde’ hükümetlerin enflasyon yaratmada ve buna baðlý büyümeyi oluþturmasýnda artýk çok zorlandýklarýný ve durgunluk odaklý yeni bir küresel kriz olasýlýðýnýn çok güçlendiðini söylüyordu.
Gross’un burada kastettiði ‘hükümetler’ AB ve ABD hükümetleri...
Ama Batý bu kadar acizken iþte görüyorsunuz Çin, yalnýz kendi topraklarýnda deðil, dünyanýn her yerine ulaþacak pazar ve ticaret aðlarýný örmek için milyarlarca dolarlýk yatýrým planlýyor. Bunun anlamý, yalnýz Batý’nýn ekonomik hegemonyasýnýn ve dünya ekonomisinini çevirme gücünü yitirmesi deðildir.
Bu, ayný zamanda, 1700’lerin ortalarýndan itibaren Batý kaynaklý tüm iktisadi ve siyasi teorilerin yerle bir olmasý demektir. Hele hele, seksenli yýllarýn baþýndan itibaren ortaya atýlan ve iflas etmiþ ‘liberal’ teoriyi cambazlýkla allayýp pullayan neoliberal paradigma, tam þu günlerde yerin yedi kat dibine -bir daha hiç çýkmamak üzere- giriyor.
Asya stratejik küresel þirketler yaratýyor
Yine tam bugünlerde, bütün bunlardan dolayý, bir Doðu-Batý eþitlenmesine gidiyoruz. Bu açýdan Türkiye, bu tarihsel dönemi, þimdiye deðin kendisine dayatýlan ezberlerden kurtularak kendi lehine çevirmesini bilmelidir.
Doðrusunu söylemek gerekirse, Erdoðan’ýn siyasi vizyonu dolayýmýyla AK Parti, þimdiye deðin, bunu önemli ölçüde baþardý ve baþardýðý oranda da halkýn desteðini aldý ve iktidarda kaldý. Ama tam þimdi, AB ve ABD’deki duruma ve Çin’in, Rusya’nýn þu sýralar attýklarý ve kendi çýkarlarý için son derece doðru tarihsel adýmlara baktýðýmýzda, Türkiye’nin daha fazla kendinde olmasý, sýrtýndaki yükleri bir an önce atmasý gerekiyor.
20. yüzyýl ezberleriyle Türkiye yeni yoluna devam edemez. Çin, Rusya ve Asya’nýn büyük bir bölümü stratejik alanlardaki kamu þirketlerini, yapýlarýný küresel pazarýn bir parçasý haline getirmeye çalýþýrken, Türkiye bunlarý, bir zamanlar olduðu gibi, üç kuruþa ‘dýþarýya’ satamaz. Zaten Türkiye’nin acil böyle bir finansman ihtiyacý da yok.
O zaman neden bu ‘yangýndan mal kaçýrma’ telaþý.
Þunu unutmayýn; Abdülhamit’in herþeyi farkýna vardýðý ve direnmeye baþladýðý yerdeyiz, henüz hal’edildiði yerde deðiliz ama bizi, O’nun hal’edildiði 1909’ Ýstanbul’una yeniden götürmek istiyorlar. Tarih tekerrür deðildir; ancak tarih kitaplarýnýn sayfalarý ayný hatayý iki kere yapan halklarýn yok oluþu ile doludur.