Batý’nýn Erdoðan düþmanlýðý, son yýllarda millîleþen Türk dýþ politikasýna tepkinin makyajlý halidir.
Çünkü bu bölgede uzaktan kumanda ile yönetemedikleri tek ülke Türkiye’dir.
Baþýndan bu yana Türkiye’yi yönetenler ne zaman ABD kontrolünden çýkmaya kalkmýþsa darbeyi yemiþtir.
Rahmetli Menderes’in 58 yýl önce bu günlerde, hain bir CHP-asker darbesi ile düþürülüp; bilahare katledilmesinin tek sebebi, ABD’nin emperyalist buyurganlýðý karþýsýnda, dengeli bir dýþ politika izleme teþebbüsüdür.
1974’te gerçekleþtirdiðimiz Kýbrýs Harekâtýnýn hesabý, içimizdeki “ABD çocuklarý” tarafýndan ödetildi!
28 Þubat, Türk milletinin “özüne dönme harekâtý”na indirilmiþ bir vesayet darbesidir.
ABD’nin FETÖ’yü yýllarca kucaðýnda besleyip büyütmesinin amacý, devleti içeriden ele geçirerek týpký Mýsýr, Suudi Arabistan ve BAE gibi bir ABD-Ýsrail kuklasý haline dönüþtürmekti.
15 Temmuz; bu hain projenin 17/25’te fiyasko ile sonuçlanmasý üzerine, perde gerisindekilerin de sahneye inmesiyle giriþilen bir “altýn vuruþ”tu.
24 Haziran finaldir
Ama bütün bu “süper güç entrikalarý”na raðmen, gerçek güç sahibi olan Allah’ýn hesabý galip gelmiþ, Haçlý-Siyonizm ittifaký, amacýna ulaþamamýþtýr.
2003’ten itibaren ise ABD emperyalizmine karþý gerçek baðýmsýzlýk için, çok daha þuurlu ve kararlý bir dönem baþlamýþtýr.
Sayýn Erdoðan’ýn, içimizdeki komplekslilerin bile yüreðini aðzýna getiren; “One minute” çýkýþý, bu kararlýlýðýn en etkin ilanýdýr.
***
Elbette küfür cephesi pes etmedi ve henüz tehlike bitmedi.
Ýki gündür Filistin’de yaþananlar, Ýslam dünyasý adýna da bu savaþý sadece Türkiye’nin verdiðini bir kere daha gösterdi.
Bu yüzden24 Haziran, sýradan bir genel seçim deðil, 70 yýldýr devam eden Ýstiklâl Mücadelesinin son virajýdýr.
Dürüstlük testini kaybettiler
Haçlý ittifak, Erdoðan muhalifleri ile omuz omuza, her türlü yöntemi deneyerek, Türkiye’nin önünü kesmeye çalýþtýlar.
Kýlýçdaroðlu, siyaseten hesaplaþamadýðý Erdoðan’ý, bu kirli iþbirliði ile yenmek gibi onursuz bir yönteme tevessül etti.
Bu nokta, bütün Erdoðan muhaliflerinin “dürüstlük testi”dir.
Türkiye’nin ortak menfaatleri söz konusu olduðu zaman, ülkeyi yönetenlere destek olmak standart bir vatanseverlik kriteridir.
Ama, Devlet Bahçeli dýþýnda bu basit imtihaný geçen olmamýþtýr.
Düþmanla ittifak
FETÖ, DEAÞ ve PKK/PYD terör örgütleri vasýtasýyla içeriden ve dýþarýdan boðulmaya çalýþýlan, Cumhurbaþkaný Erdoðan deðil, Türkiye idi.
Ama “Erdoðan düþmanlýðý”na kilitlenmiþ olan bütün muhalifler, aslýnda bizatihi kendilerinin de kuþatýlmasý anlamýna gelen bu hain kalkýþmalar karþýsýnda, adeta bir Stockholm Sendromu sergileyerek iþgalcilere ölümüne destek verdiler.
Ülkenin muhatap olduðu ulusal tehditler karþýsýnda, ülkeyi yönetenlerin yanýnda deðil; saldýrganlarýn yanýnda yer almak, Çanakkale savaþýnda Ýngiliz saflarýna geçmek kadar vahim bir vatan hainliðidir.
Kudüs münafýklarý...
Doðrudan ABD ile savaþtýðýmýz Zeytin Dalý Harekâtýnda, sýrf “Erdoðan’a yazmasýn” diye, utanmadan ABD’ye destek verenlerin, Haçlý-Siyonist ittifakýnýn sergilediði faþist soykýrýma karþý söyleyecek sözü olamaz.
Çünkü ABD’nin bölgedeki her operasyonu, Ýsrail odaklý planýn parçalarýdýr.
ABD’yi, Erdoðan’a/Türkiye’ye yönelik operasyonlarýnda ölümüne destekleyip, Kudüs’te kýnamak siyasî münafýklýktýr.
Ýki gündür meydanlarda ve TBMM’de ABD’ye meydan okuyan (!), “Bizim düþüncelerimiz gayet nettir, bugün-yarýn deðiþmez” (!) diyen Kýlýçdaroðlu, “Filistin konusunda sonuna kadar Erdoðan’ýn yanýndayým” diyen Ýnce ve diðerlerini izlerken acý acý gülümsedim...
***
Þunu da belirteyim ki, bu kiþiler bundan sonra sadece “Filistin konusunda” deðil de, Türkiye’ye saldýrýlarý karþýsýnda da ABD’ye ayný tavrý koyarlarsa, “Demek ki gerçeði Kudüs’te görebildiler” der; takdir ederim.